Pages

20 Aralık 2010 Pazartesi

insan olmak yetmiyor... superman olmak lazım bazen....

iki aydır aralıksız nefes almadan çalışıyorum neredeyse. ve 30 günün sonunda ilk defa izin kullandım. işyerindeki ekip arkadaşlarım delirmeme ramak kala yalvaryakar izin kullanmamı istediler. bir an düşündüm ve 30 gün non stop çalışıyor olmanın verdiği androidlikle durup insan olduğumu hatırladım. "sahi ya! ben dinleneyim bu pazar dimi!" dedim. ve pılımı pırtımı toplayıp erken saatte eve attım kendimi. bu dinlence gününde yorgun olanın kafam mı yoksa bedenim mi olduğuna karar veremedim. nefes aldığım sürece kafam dinlenmeyecek belki ama ruhumu dinlendirmem de giderek zorlaşıyor.
neyse, iş güç kovalamaca derken sahi ben size işe başladığımı bile bunca zaman yazmamışım. daha önce de freelancer çalıştığım, fotoğraf ve görsel hizmet veren firmanın genel koordinatörlüğünü yapıyorum. bildiğin kendimi hayatımı gecemi gündüzümü işe adamış durumdayım. malum iş hayatına çook uzun bir ara vermiştim. bu tempo bana acaip iyi geldi.
velhasıl bu gün evde kendi pcmle, ailemle yatağımla yorganımla, odamdaki dağınıklıkları toparlamakla geçti günüm. yarın yeni bir gün beni bekliyor. herkese sıkıntısız stressiz bir hafta diliyorum....
öperim.

1 Aralık 2010 Çarşamba

mektubum var sana...

seni aramıyorum... sormuyorum. çünkü haklı kırgınlığımı yaşıyorum. onca yılın hatrına senden bir özür bile gelmedi.  parmağını kıpırdatmadın gönlümü almak için...
oysa ben her gün odamdan kaldırdığım fotoğraflarını-fotoğraflarımızı sakladığım yerlerden çıkarıp bakıyorum. öfkeyle...
annem ve babama hala görüşmediğimizi söyleyemiyorum. seni ne çok severler bilirsin.  kendi kızlarından ayırmazlar. sen ankara'da okurken annemle senden laf açıldımı "özledim cadı'yı, gelsin de ona katmer yapayım" der ağlardı.
biliyor musun ben hiç ağlamadım o geceden beri. beni doğumgünümde öylece bırakıp gittiğin o geceden beri... sahi çok eğlendinmi o akşam o adamla? asıl kutlamaya katılamadığın için bana jest yapıp birlikte geçireceğimiz bir akşam planlamıştın değil mi? en sevdiğimiz mekanda yine kız kıza gönlümüzce eğlenecektik... olmadı dostum, adamın biri gelip seni kandırdı. sana gitme diyemedim belki ama dolan gözlerim de sana bunu anlatamadı. keşke hiç çıkmasaydık o akşam. gündüz alışveriş yaparken ayağım kırılsaydı da gecemizi hastanede yada evde geçirseydik dedim kendi kendime defalarca sonraki günlerde. olmadı dostum, en özel günümde, sana en çok ihtiyacım olduğu bir anda, sıradan tek gecelik bir adamın koynunda geçirmek için geceyi, arkana bakmadan bırakmıştın beni asmalımescit'te...
sen benim kız kardeşimdin. çocukluğum, çocukluk arkadaşımdın. hani hep "nasıl tanıştığımızı bile hatırlamıyoruz, o kadar küçüktük ve hiç ayrılmadık" diye övünerek anlatırdık ya dostluk hikayemizi insanlara, şimdi "nasıl koptuğumuzu hiç unutamıyorum, o kadar büyümüştük ki artık bir arada olmamız anlam taşımıyordu" demek gelse de içimden susuyorum. bazı soranlara hala "dersleri var çok yoğun ondan görüşemiyoruz" diyorum. annanem hala merak ediyor ne zaman mezun olacak bu kız diyor... "onun okulu bitmez üniversitede hoca olacak o hocaa" diyorum. oysa sabırla üniversiteyi bitirip istanbul'a döneceğin günleri nasıl beklediğimi bi ben biliyorum o yıllarda. keşke hala sen ankarada ben istanbulda olsaydık. özlemle telefonlaşıp saatlerce konuşsaydık. ben seni her gelişinde sanki evin yolunu bilmiyormuşsun gibi otogardan karşılasaydım... neyse keşkelerin bir anlamı yok çünkü artık biz diye bir şey yok... 22 yıl nasılda geçmiş dimi. 27 yaşımın en  acı armağını oldun bana. geriye kalan yüzlerce fotoğraf sayısız anı hala nefes alan birlikte yaşattığımız eşyalar ve büyüttüğümüz hayaller. bu gece bunları neden yazdım bilmiyorum. ama evet belki okursan, bil diye özlediğimi... ve yine bil diye özlediğimi sana asla söylemeyeceğimi...