tam herşey düzelecek derken yeniden başlıyor kısır döngülerimde girdap dönmeye...
bana yaşattığın içi yalnızlık dolu bir aşk,
seni özlemek hiç bişeye yetmez ve hiç bir şeyi değiştirmezken saplanıp kaldım orta yerde. korkularım var. ama cesurum, seni kaybetmeye hazırım belkide ben öyle sanıyorum bilmiyorum. oysa bir telefonunla değişebilir her şey. seni aramamak için bütün gün kendimle boğuşuyorum, arkadaşlara tembihliyorum defalarca seni aramama engel olsunlar diye, başarıyorlar da sağolsunlar. onlar yokken de bu mücadeleyi sürekli erteleyerek veriyorum. "eve gidince, yemekten sonra, bi duş alayım çıkınca ararım, çay suyu koyayım, ilaçlarımı alayım..." vs vs diye diye erteliyorum sen krizlerimi.
ertelemek zorundayım, düşmemeliyim bu platonik aşkın tuzağına....
iş yerinde hiç bir şey yapmadım bu gün. kızlarla yaptığımız geyikleri saymazsak. akşam iş çıkışı beronun takıldıığı bara gittik, esko ile pek tarzımız olmasada birer bira içip çıkarız dedik. önce hayri ustaya gidip kavurma dürüm yedik, bero ille ben ısmarlicam diye tutturdu ordandan da bara gittik, rock bar lardan oldum olası nefret etmişimdir ama allahtan yanımda bana bu nefret duygusuna eşlik edecek esko vardı.
bu gün eve erken gitmek istemedim, kardeşimi yolcu edemedim. dün bütüngün birlikteydik, hiç ayrılmayacakmışız gibi eğlendik, ayrılıktan söz etmedik, paranoyak bi şekilde vedalaşmamak için anlaştık. eğer vedalaşsaydık gittiğini kabul etmiş ve dayanılmaz acılar çekicektim yokluğuna alışana kadar, ama şimdi gittiğini görmedim, "hoşçakal abla" demedi bana, bende arkasından el sallamadım, gitmedi yani "kendimce". o hep burda. sadece benim işlerimin yoğunluğundan, onun derslerinden dolayı görüşemiyoruz!! buna inanmak ikimiz içinde en kolay olanıydı. herkes gitmiş yolcu etmeye, bir ben yoktum iyikide yoktum çünkü meleğim hep burda yanımda sadece odasına kapanmış ders çalışıyor. onlar hayal gördüler aslında, eğlendiler "kendilerince".
velhasıl bende kızlarla oyalandım biraz, bi bira iyi geldi. eskoyla istiklali yürüdük sonra, konuşa konuşa, ona bir kaç ay önce kaybettiğim bebeğimi ve levent le olan ilişkimizi anlattım, biraz hüzün biraz kahkaha çıktık taksime.
sabah sıkıldıkça okuduğum depresif kitaplardan birini çantama atmıştım, yolda onu okudum bi kaç sayfa. evin karanlık sokağına doğru yürüyüp, karanlıkta kaybolup evime girdim.
levent ten hala ses yok. gözüm telefonda, artık ararsa sürpriz olucak düşüncesindeyim neredeyse.
aslında aklımdan "küsmüyüz?" diye bir mesaj yazmak geçiyor ama kendimi engelliyorum. en azından yarını beklemeliyim belkide, ama o aramadıktan sonra yarınlar, sabahlar bitmezki a.q
neyse bi duş alıp uyumak en iyisi....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder