Pages

25 Aralık 2009 Cuma

Bizim Mahalleler


biliyormusunuz oturduğum yer hala eski bir mahalle. şehir hayatının kozmopolitikliğinde yaşamayı hiç bir zaman sevemedim. bir zamanlar işim nedeniyle ailemden ayrılıp çok lüks bir sitede dubleks bir dairede oturuyordum, ev arkadaşımın arabası vardı. markete bakkala gitmemiz gerektiğinde ya arabayla yada taksiyle çıkar, alışverişimizi koskocam reyonlardan yapardık. sıkılırdım. aklım çocukluğumdaki o ara sokaklara giderdi. bir anda kasadaki seslerle kendime gelirdim. üç yıl kadar sürdü buradaki mazim. sonra koşa koşa baba evine döndüm. çocukluğumda da mahalle arası bi sokakta büyüdüm. bir sürü arkadaşım vardı. kızlı erkekli oyunlar oynardık. akşam hafiften inmeye başladığında nedense daha bir kıvama gelirdi oynadığımız oyunların keyfi. babalar ellerinde ekmek poşetleriyle birer birer eve girmeye başlarlardı. bizi elimizden tutup "hadi hava karardı artık eve gir" dediklerinde, "biraz daha baba" deyip oyundan kopamazdık. yaz akşamları kimimiz balkonda kimizimiz bahçesinde kimimizde penceresinde ertesi gün oynayacağımız oyunların hayalini kurardık. komşuluklarımız iç içeydi. gak deyince alt komşu guk deyince üst komşu koşar yetişirdi derdimize. insanlar birbirine sahip çıkardı. bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum yaşım ilerledikçe. mahalle hayatını doyasıya yaşayabildiğim, bütün oyunların kurallarını hala ezbere bildiğim için. o mahalleden, o çocukluk günlerinden kalma dostluklara sahip olabildiğim için.
geçen pazar gününden beri evden çıkmıyorum, bu yüzden de sadece günlük sigara alışverişim ve annemin bi kaç siparişini almak için çıkıyorum dışarı. farkettimde şu an oturduğumuz mahallede aynı çocukluğumdaki gibi, mahalle kasabı, mahalle bakkalı, terzisi, manavı, berberi küçük küçük dükkanlarda her gün aynı insanlar aynı yüzler içerisinde.... öyle hepsinin tıkştırıldığı kocaman reyonlar yok. hepsinin ayrı bir kültürü, sohbeti, tarzı, dili, hüznü sevinci var. adım adım ilerlerken sokakta içime çektim sokağın kokusunu, çocukluğumu, kaldırımların kokusunu...
kokulara karşı zaafı olan bi insan olarak her şeyi kokulandırabilme özelliğine sahibim (kokulandırmak!) insanların ve objelerin dışında şehirlerin hatta her sokağın kendine has kokuları olduğunu düşünürüm. düşünmekle kalmaz koklar, tanırım. bu koku büyük sitelerde, bir apartmanda 40 kişinin oturduğu, her daire başına 2 kişi hesab edildiğinde en az 80 kişinin aynı çatı altında yaşadığı, ama yan komşusunu bile tanımayan insanlardan gelen koku sadece kaos oluyor. aynılık, samimiyetsizlik, selamsızlık, tanımazlık, aymazlık halinde.
velhasıl bu gün bakkala gidip sigara ve ekmek aldım, kasaba girdim kıyma aldım, kasap amca babama selam söyledi. sonra terziye bıraktığım annemin yolladığı kenarları çekilecek kumaşları aldım, borcumu sordum terzi amca "sen git, ben babandan alırım borcunu" dedi boynundan asılı gözlüklerinin üstünden bakarak. manavın önünden geçerken de karışık meyve aldım biraz hepsininde gönlümce tadına baktım tezgahın başında. manavın minik çırağının saçlarını okşadım. parayı uzattım "bereket versin abla" dedi. gülümsedik. üstümde pijamalar, üzerimde palaspandır bi mont kafamda ponponlu bir şapka, kulağımda mfö şarkılarıyla hafif hafif çiseleyen yağmurun altında evime doğru yürüdüm. sokak toprak kokmaya başlamıştı. evin önüne gelince durdum basamaklara oturdum poşetteki elmalardan en kırmızısını çıkartıp ıssırdım. duvara yaslanıp sokağın kokusunu içime çekip çocukluğumu özledim, çocukluğum beni özledi.....

1 yorum:

akilliigne dedi ki...

selam
Ne de çok daveti var şehirlerin Kaçına hayır diyebiliyoruz
öyleki herkesin bir hikayesi yazılır terketdiği,göçettiği,büyüdüğü,
vazgeçtiği ,özlediği şehirin içinde
şarkıda söylendiği gibi
Ben gurbette değilim gurbet benim içimde

güzel günler dileğiyle şen kalın