direnişe son verdim, artık bende gribim. anacım o ne hapşurma tıksırma krizidir öyle ya, vallaki yoruldum haa. her hapşuruktan sonra burnum kocaman oluyoda yüzüme sığmıyo sanki, gözlerim falan cayır cayır yanıyo, zaten sabah boğazlarımın ağrısıyla uyandım önce, dün gece çok sigara içtiğimi falan düşündüm, sonra bi baktım öğlene doğru ben mortu çeker tabi. allahtan bu gün sık sık sistemlerde sorun vardı da kaytarma şeklim çok oldu. hatta bi ara o kadar çok uykum geldiki pc başında oturduğum yerde rüya falan görüyorum zannettim, tuvalete gidip klozetin üstünde uyuklamayı ne çok istedim anlatamam. derken akşam oldu bitti. ben şimdi bi 2 80 uzanayım, yarın sabah kızlarla kahvaltı yapıcaz anca kalkarım. ben kaçanzi.
sevgüler, delü.
Pages
26 Şubat 2009 Perşembe
bidaa mim :) Kalmak Türküsü - Özdemir Asaf
sağnak yağmurlarla birlikte mim yağmurları da hepimizi sırılsıklam etmekte bu aralar:)) mim manyağı olduk çıktık hepbirlikte, şikayetçimiyiz tabiki hayır:)))
hemen bu mim olayınada pek bi bayıla bayıla dalmak istiyorum, çünkü sevgili bekriya beni çok güzel bi yerden mimlemiş, ben diyorum bu hatun benim içimi okuyor:))
bu mime çok sevindim, şöyleki; hayatımın harbidende çok önemli şiirlerinden biridir, her okuyuşumda beni alıp bambaşka yerlere götürür, türlü türlü yerlere, eskilere, mazilere, yaşanmışlıklara, dostlara, düşmanlara, geçip giden zamana, kahıra, kedere, sevince hüzne, en sonunda da şişelerin dibine götürür, eminim sizde okuyunca az önce virgül virgül yazdıklarımın peşine akıp gideceksiniz, sevgili bekriya'ya bir kez daha teşekkür ederek, ve aynı zamanda bu şiiri birde kendisine de ithaf ederek paylaşmak istiyorum...
hemen bu mim olayınada pek bi bayıla bayıla dalmak istiyorum, çünkü sevgili bekriya beni çok güzel bi yerden mimlemiş, ben diyorum bu hatun benim içimi okuyor:))
bu mime çok sevindim, şöyleki; hayatımın harbidende çok önemli şiirlerinden biridir, her okuyuşumda beni alıp bambaşka yerlere götürür, türlü türlü yerlere, eskilere, mazilere, yaşanmışlıklara, dostlara, düşmanlara, geçip giden zamana, kahıra, kedere, sevince hüzne, en sonunda da şişelerin dibine götürür, eminim sizde okuyunca az önce virgül virgül yazdıklarımın peşine akıp gideceksiniz, sevgili bekriya'ya bir kez daha teşekkür ederek, ve aynı zamanda bu şiiri birde kendisine de ithaf ederek paylaşmak istiyorum...
KALMAK TÜRKÜSÜ
Daha gidilecek yerlerimiz var
Şu sohbetini dinler gideriz
Coştukça şarkılar, türküler, sazlar
Rakı mı, sarap mı, içer gideriz
Geçse de umudun baharı yazı
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz
Söyleyecek sözü olan anlatsın
İsterse içine yalan da katsın
Yeter ki, kendinden, bizden söz etsin
Yalanı doğruyu sezer gideriz
Neler gördük neler bu güne kadar
Daha gidilecek yerlerimiz var
Bizi buralarda unutamazlar
Kalacak bir türkü söyler gideriz
Sevgiye var olduk sevdik sevildik
Kavgalara girdik öldük dirildik
Bir anlam fırını içinde piştik
Anlamlı güzeli sever gideriz..
Özdemir ASAF
ve bu mim'e ;
Tuana
Esrik Öfke
Abraxas
Morkedi,
tarafımdan davetlidir....
sizin için önemli olan şiir'i merak etmekteyim....
öpito,
23 Şubat 2009 Pazartesi
M i M mi? yazmayan eşşektir :P
yeter artık, sanırım size böyle duygusal paylaşımlar yapmak yaramıyor, hemen cozurduyorsunuz, sonra daha çok üzülüyorum. bana bakmayın len, en deli halimle bile hayatla dalga geçmesini bilirimde her insan gibi benimde zaaflarım oluyor maalesef. neyse hayat devam ediyor dostlar.
bu gün mimlenmişim:) sevgili allegra beni mimlemiş. özlemişim mim yazmayı, sayfasını okumak için girdiğimde beni mimlediğini gördüm, hiç vakit kaybetmeden yazayım dedim:) teşekkür ediyorum sevgili allegra, delü, öpito seni..;)
şimdi anacım; sevdiğim öyle çok blog varki çeşit çok bende. ama öyle bloglar varki, her bi cümlesinde kendimi buluyorum, kendime geliyorum, kendimden geçiyorum. kimseyi eksik bırakmamak için tek tek isim yazmayacağım ama kendini bilenler bilir.
blog yazmak herşeyden önce samimiyet ister. ben dangul dungul yazılan blogları seviyorum kardeşim. konuşur gibi, karşındaymış gibi, elini omzuna atmış gibi. imlalara çok takılmam bu yüzden.
reyting kaygısı taşımayacak, paylaşmak istediği bir "hiç" se bile, sadece "hiç" yazabilecek.. ben anlarım.
çok karmaşık temaları sevmiyorum ama teması karışık diyede sevdiğim bir blogtan vazgeçmiyorum.
bloglarında insanlar gibi karakteri olduğuna inanıyorum, herkesin kendine has bir üslubu oluyor, mesela siminya;) imzasız beş tane yazı koyun önüme, tamamını okumadan anlayabilirim onun o olduğunu :) ( evet reklam yapıyorum var mı itirazı olan? :) )
sonra allegra var, onunda kelimeleri dans ettiren, hem düşündüren, hem güldüren hallerini seviyorum.
içeriği tabiki önemli olmakla birlikte, aslında neyi nasıl anlattığı önemli benim için...
eklediği fotoğrafta, anlattığı konuyu ele alabilenleri ise oldukça başarılı buluyorum..
süreklilikte önemli. o kadar çok alışıyorum ki bazılarına, okulundan, işine annesinden kardeşine, sevgilisine her ayrıntısına kadar tanıyorum onları. bknz:) sanki hergün tanıdığım, telefonda konuştuğum, mahallemde oturan insanlar gibiler... böcek, camilla, lolla's, dodo vs gibi... daha çok günlük tarıznda başına gelen her bi moku yazdıkları için onlardan vazgeçmem mümkün değil.
günlük tarzından çıkıpta, duygularını edebileştirebilenlere (manyak bi kelime oldu biliyorum) de ciddi bir saygı duyuyorum, bunların en başında her bi kelimesine ayrı itibar ettiğim Zahirdir.
alanında ciddi yazılar yazan, adamın alnına mıh gibi çakılan cümleleri var. ve çoğu zamanda içimdeki pesimist deliyi açığa çıkaranda Zehr-i Lilium. anlayabilenedir yazıları.
teknoloji haberleri yapan blogların emeklerine saygı duyuyorum, çünkü google dane zaman teknolocik bişey arasam mutlaka bi bloggerda bulabiliyorum, çokça da yardımları vardır hepimize evet ama takip ettiğim söylenemez açıkçası.
bide beyoğlu, sinema, kitap, müzik gibi hayatımızın mihenk taşlarını oluşturan konularda yazan arkadaşlarımız var. okuduğumda beni dürtükleyen, dışarı çıkıp yapacak, görecek, dinleyecek, izleyecek bişeylerim olduğunu hatırlatan, bilgilendiren keyifle okuduğum blogları seviyorum.
sanırım sevdiğim blog tarzımı az çok anlayabilmişsinizdir, epey bi örnekledim:)
güya isim vermeyecektim allahtan :p
isim vermediklerim darılmasın, gerçekten sayıları çok fazla bu dostlarımın...
veee açıklıyorum :) listede adı geçen herkesi mimmmledim, (Allegra hariç tabi ehi ehi(öperins!) :)dikkatli okuyun kendinizi bulun:)
hepinizi öpito;)
sevgüler, delü;)
bu gün mimlenmişim:) sevgili allegra beni mimlemiş. özlemişim mim yazmayı, sayfasını okumak için girdiğimde beni mimlediğini gördüm, hiç vakit kaybetmeden yazayım dedim:) teşekkür ediyorum sevgili allegra, delü, öpito seni..;)
şimdi anacım; sevdiğim öyle çok blog varki çeşit çok bende. ama öyle bloglar varki, her bi cümlesinde kendimi buluyorum, kendime geliyorum, kendimden geçiyorum. kimseyi eksik bırakmamak için tek tek isim yazmayacağım ama kendini bilenler bilir.
blog yazmak herşeyden önce samimiyet ister. ben dangul dungul yazılan blogları seviyorum kardeşim. konuşur gibi, karşındaymış gibi, elini omzuna atmış gibi. imlalara çok takılmam bu yüzden.
reyting kaygısı taşımayacak, paylaşmak istediği bir "hiç" se bile, sadece "hiç" yazabilecek.. ben anlarım.
çok karmaşık temaları sevmiyorum ama teması karışık diyede sevdiğim bir blogtan vazgeçmiyorum.
bloglarında insanlar gibi karakteri olduğuna inanıyorum, herkesin kendine has bir üslubu oluyor, mesela siminya;) imzasız beş tane yazı koyun önüme, tamamını okumadan anlayabilirim onun o olduğunu :) ( evet reklam yapıyorum var mı itirazı olan? :) )
sonra allegra var, onunda kelimeleri dans ettiren, hem düşündüren, hem güldüren hallerini seviyorum.
içeriği tabiki önemli olmakla birlikte, aslında neyi nasıl anlattığı önemli benim için...
eklediği fotoğrafta, anlattığı konuyu ele alabilenleri ise oldukça başarılı buluyorum..
süreklilikte önemli. o kadar çok alışıyorum ki bazılarına, okulundan, işine annesinden kardeşine, sevgilisine her ayrıntısına kadar tanıyorum onları. bknz:) sanki hergün tanıdığım, telefonda konuştuğum, mahallemde oturan insanlar gibiler... böcek, camilla, lolla's, dodo vs gibi... daha çok günlük tarıznda başına gelen her bi moku yazdıkları için onlardan vazgeçmem mümkün değil.
günlük tarzından çıkıpta, duygularını edebileştirebilenlere (manyak bi kelime oldu biliyorum) de ciddi bir saygı duyuyorum, bunların en başında her bi kelimesine ayrı itibar ettiğim Zahirdir.
alanında ciddi yazılar yazan, adamın alnına mıh gibi çakılan cümleleri var. ve çoğu zamanda içimdeki pesimist deliyi açığa çıkaranda Zehr-i Lilium. anlayabilenedir yazıları.
teknoloji haberleri yapan blogların emeklerine saygı duyuyorum, çünkü google dane zaman teknolocik bişey arasam mutlaka bi bloggerda bulabiliyorum, çokça da yardımları vardır hepimize evet ama takip ettiğim söylenemez açıkçası.
bide beyoğlu, sinema, kitap, müzik gibi hayatımızın mihenk taşlarını oluşturan konularda yazan arkadaşlarımız var. okuduğumda beni dürtükleyen, dışarı çıkıp yapacak, görecek, dinleyecek, izleyecek bişeylerim olduğunu hatırlatan, bilgilendiren keyifle okuduğum blogları seviyorum.
sanırım sevdiğim blog tarzımı az çok anlayabilmişsinizdir, epey bi örnekledim:)
güya isim vermeyecektim allahtan :p
isim vermediklerim darılmasın, gerçekten sayıları çok fazla bu dostlarımın...
veee açıklıyorum :) listede adı geçen herkesi mimmmledim, (Allegra hariç tabi ehi ehi(öperins!) :)dikkatli okuyun kendinizi bulun:)
hepinizi öpito;)
sevgüler, delü;)
22 Şubat 2009 Pazar
yaşatamadım seni bebeğim, affet beni...

bu günlerde, tuhaf bir özlem içersindeyim...
içinde bulunduğum bu ay, benim için çok önemli, o kadar önemliki bi an önce bitsin geçsin istiyorum. evet, bu ay benim bebeğimin doğum zamanı. tam 7.5 ay önce onun canına kıymasaydım, şimdi bu ay içinde dünyaya gelicekti bebeğim. kendime kızgınmıyım. - evet.
o günü düşünüyorum, kürtaj masasında uyandığımda içimdeki boşluğu, kan kokusunu, narkoza direnen bedenimin bir cinayete teslim oluşunu... çöp kutusuna atılacak bebeğimin çığlıkları kulağımda... hemşirenin bana yardım etmek isterkenki hali o kadar fazla şefkatliydiki, "bunu hak edecek ne yapmıştım ben burda" diye düşünmekten kendimi alamamıştım.
bir gün hayatımda olmasını istediğim en güzel şeyi, yarım saatlik bir uykuda kaybetmiştim. narkoz suçumu hafifletmiyordu...
o gece hiç kimseye gidemedim, en yakınlarım çok uzaktalardı.yalnızlığımdan güç almak zorundaydım... yüksek bir binanın en üst kadında ki bir otel odasına hapsettim kendimi. gidecek başka bir yerim yoktu. hayatımın en uzun gecesiydi. gözlerimden gitmeyen bir bebek beni sabaha kadar esir almıştı. bütün bir geceyi dizlerime sarılıp ağlayarak geçirdim pencerenin önünde. ertesi gün hiç bir zaman geçmeyecek mecburi bir pişmanlığa uyanmıştım. tek ortağım yaz ortasında deli gibi yağan yağmurdu....
___________
evet, şimdi yaşasaydı bu ay dünyaya açacaktı gözlerini. sonumuz ne olurdu bilmiyorum, o kadarını düşünecek lüksüm olmadı bu acı pişmanlığın yanında. belki kızımdı, belkide oğlum. bunu bile bilemeden kaybettim onu.
hiç bi zaman unutmadım. gezdim, yedim, içtim eğlendim, güldüm, ağladım, aşık oldum. kalabalıklarda kayboldum. o günahsız masum bebeğim hep benimleydi. benimle olmayada devam edecek. bu ay doğumuydu, seneye yaşına girecek. yıllar geçip gidecek ve ben belkide bir daha asla anne olamadan, minik bebeğimin beni beklediği yerde olacağım...
21 Şubat 2009 Cumartesi
"kendime höykürmeler" volum -I-

bazen düşünüyorumda ne kadar iki yüzlü -hatta bilmem kaç yüzlü- bi insanım ben. bi an çok mutlu olduğumu düşünürken, mutsuz olmam için onca neden varken hatta, mutlu olmayı nasıl becerebiliyorum, yada mutlu gözükmeyi ? kendime şaşıyorum. kendimi kandırışlarıma, kendimi aldatışlarıma, kendime yalanlarıma ve tüm bunlara aldırmayaşıma....
dünyam bi anda altüst olmaya öyle meyilli ki, herşeye hazırlıklıyım sanki, her an her felaket olabilir gibi hazır olda bekliyorum, ipin ucunu bir bıraksam yerlerdeyim biliyorum...
geçmişin izleri ne kadar yaşar bir insanla? ne kadar sonra acı vermez yaşanan iyi kötü hatırlanan anılar? o sesi duyduğunda ağlamamaya ne zaman alışır gözler? ne zaman tutulur kendine verdiğin sözler? ben bir zamanlar bu soruların cevabını kendime tek tek vermiştim halbuki, ne çabuk unutmuşum meğerse. her geçen zaman giderek içi dolan bu soruların, omuzlarımdaki yerlerini terk etmeye hiç niyetleri yok gibi bu defa.
ama olsun, ben bazı geceler böyle delirip, sabah bir kaç hıçkırığı yastığımın kenarında bırakıp, giyinip süslenip, çantamı tıka basa doldurup, devam edicem sahte kahkahalarla bu rutin kaosa.
tıpkı yarın sabah olacaklar gibi....
20 Şubat 2009 Cuma
"köpekler mıçsın topuklarıma" dedim bu gün...
bir haftayı daha bitirmiş olmanın keyfini yaşamak üzere kendimi eve attım. işten çıkıpta eve gelmek işkence gibi geldi, hele bi sorun niye? niye olcak ayağımda eşşek kadar topuklu çizmeler vardı, hemde tarihte görülmemiş bir şekilde iki gün üst üste giydim ben bu eşşek nallı topuklu çizmeleri... allhım o ne bitmek bilmez yoldu öyle. bi an oturup zırıl zırıl ağlayıp yolun ortasında, "gitmiyorum lan, yürümeycem işte polis çağırın, rezalet çıkarırım, soyunurum, beni eve kucaklarında götürmek zorunda kalırlar" diye avaz avaz bağırmak geldi içimden. çarşamba gününe kadar, "dam üstünde saksağan vur beline kazmayı" kombinasyonuyla palyaço gibi dolaşmaktan sıkılıp, hadi şöle biraz hatuna benzeyeyim diye, siyah triko mini bi elbisemi ve o lanet olası topuklu çizmeleri giymiştim. dün akşamda iş çıkışı harunla buluşup sinemaya gidecektik, sonra vazgeçip bişeyler içmeye küçük beyoğluna gittik. velhasıl ağlaya zırlaya eve geldim ayaklarımın ağrısından. bu gün zor bi gün oldu. hem cuma olması, hemde işlerin aksiliği içimi şişirdi. yarın haftasonu nöbeti bende, akşam iş çıkışı tophaneye gidip tavla yapıcaz nazlılarla. oda sevgilisyle gelicek hep beraber takılıcaz. bu arada ciddi ciddi yarın eşofmanla işe gitmeyi düşünüyorum, müdüre gözükmediğim sürece sorun yok:)
17 Şubat 2009 Salı
nokta, nokta...
Bu gün kendimi paçoz gibim hissettim, sabah ne giysem diye düşünmeye üşenip, dünkü kıyafetlerimi giyip defoldum evden..
Bi kaç gündür, içimde acaip bi heycan var, kalbim pır pır, evet bi sevgilim var ama pır pır zamanları epey bi geride kaldı. Sanırım ya midem gaz yapıyor yada yakın zamanda başıma gelecek var…
Twlight’ı izlediğim günden beri vampir olmak ve harun’u vampir yapma isteğim hala devam etmekte… bilginize:)
Siyah bana artık yakışmıyor. Kırmızıdan da sıkıldım, başka renklerle kendimi çıplak gibi hissediyorum, mantıklı bi açıklaması olan buyursun….
Bi an önce yaz gelsin istiyorum…
Bu aralar çok boktan şeyler istiyorum.
Bide acaip cimrileştim bu ara, uzun zamandır almak istediğim şeylerin başına geçip sonra almaktan vazcayıyorum, çalışırken kendimi çok mu hırpalıyorum ne?
7den 70 e bütün sülalesi facebooka üye olan zavallı insan, evet o benim :(
Msnde kişisel iletimi çalanlara uyuz oluyorum, bu ne sığlık yahu!!
Perşembe günü kollektif bi halde recep ivedik2 yi izlemeye gidicez, sen bana sabır ver yarebbim !!!!
Her şey bi yana ben blogumu çooooook özlemişim bee:)
Bişey daha yazcaktım unuttum :S
Bi kaç gündür, içimde acaip bi heycan var, kalbim pır pır, evet bi sevgilim var ama pır pır zamanları epey bi geride kaldı. Sanırım ya midem gaz yapıyor yada yakın zamanda başıma gelecek var…
Twlight’ı izlediğim günden beri vampir olmak ve harun’u vampir yapma isteğim hala devam etmekte… bilginize:)
Siyah bana artık yakışmıyor. Kırmızıdan da sıkıldım, başka renklerle kendimi çıplak gibi hissediyorum, mantıklı bi açıklaması olan buyursun….
Bi an önce yaz gelsin istiyorum…
Bu aralar çok boktan şeyler istiyorum.
Bide acaip cimrileştim bu ara, uzun zamandır almak istediğim şeylerin başına geçip sonra almaktan vazcayıyorum, çalışırken kendimi çok mu hırpalıyorum ne?
7den 70 e bütün sülalesi facebooka üye olan zavallı insan, evet o benim :(
Msnde kişisel iletimi çalanlara uyuz oluyorum, bu ne sığlık yahu!!
Perşembe günü kollektif bi halde recep ivedik2 yi izlemeye gidicez, sen bana sabır ver yarebbim !!!!
Her şey bi yana ben blogumu çooooook özlemişim bee:)
Bişey daha yazcaktım unuttum :S
14 Ocak 2009 Çarşamba
iş başı;)
bi kaç saat sonra yeni işimde başlıyorum
şans dileyin bana;)
öpito deli;)
şans dileyin bana;)
öpito deli;)
9 Aralık 2008 Salı
bu deliye bu bayram, bayram değil...

bu bayram;
bayramlık alışveriş yapmadım
bayramlığım olmadı
kimseyle barışmadım
evde kurban kesilmedi
sevdiğim hiç kimseyi arayıp sormadım
ailem dışında kimseyle bayramlaşmadım
bu bayram bana bayram gelmedi
bu bayram'lık delilikten istifa ettim....
5 Aralık 2008 Cuma
Son Tango

Biraz alkol, biraz anı
Döküldü ortalığa…
Balkonda yalınayak seyrederken şehri
Omzumda piyano çalışların vardı
Ve ruhunun ritimleriyle dokunan parmakların
Geçmişten izler taşıyordu omzumdaki dokunuşların
Sordum.
Sustun
Sonra biz hep sustuk.
O gece son defa bakmıştın bana öyle,
Son defa sarılmıştın
Son defa koklamıştın
Son tango sona erdi.
Son.
2 Aralık 2008 Salı
neden büyüdüm baba ben?

büyümek ne kadarda zormuş...
bana büyüdüğümü farkettiren onca sebep arasında galiba en çok zoruma giden babamın değişen tavırları ve bana olan güvensizliği...,
ben küçükken babam "benim kızım büyüyünce başbakan olacak" derdi göğsünü kabarta kabarta. başbakan olabilmem mecazi anlamda "benim kızım okuyup büyük işler yapıcak, önemli görevlerde bulunacak, parmakla gösterilen insan olacak" demekti... aradan yıllar geçti... okul bitti. ben idealist bir gazeteci ruhuyla ordan oraya savurdum kendimi... ilkokula başlamadan önce 4 yaşlarımdayken rahmetli dedemin sayesinde okumayı yazmayı öğrenmiştim. 4 yaşındaydım. ev nüfusu kalabalıktı. babannem, dedem, küçük amcam ve küçük halamda bizimle birlikte yaşıyorlardı. kalabalık bir ailenin tek çocuğuydum. daha o yaşlarda eve giren her gazeteyi resimleriyle birlikte sayfa sayfa incelermişim. (kısmen hatırlıyorum) elinde gazete okuyan birini görünce hemen tepesine çıkıp, işaret parmağımla göstere göstere "orda ne yazıyor, burda ne diyor, bana bunu okusana, bana şunu anlatsana..." diye diye kimseye rahat vermezmişim. rahmetli dedem buna dayanamayıp bana kucak dolusu defter kalem taşıyıp, sağdan soldan öğretmen arkadaşlarından ilkokul fişleri bulup üşenmeden bana okumayı ve yazmayı öğretti.iki sene sonra birinci sınıfa başladığımda sular seller gibi kitaplar, gazeteler okurdum. eğitim hayatıma sınıf öğretmenimin asistanı olarak başlamıştım. "git kızım buna göster, git kızım buna hecelettir" diye diye daha o yıllarda üzerime sorumluluklar bir bir yüklenmeye başlamıştı. sonrasıda hep öyle devam etti... ve ben hayatımı gazete küpürleriyle geçirdim. gazeteci olmam bir seçim olmamıştı benim için... hikayemi bilen yakınlarımsa "gazeteci olmaz gazeteci doğulur" diye bıyık altından laf sokuştururlar bana bu yüzden. ama gel görki içimdeki meslek aşkı kadar güçlü ve büyük olmadı başarılarım... babam hep memuri bir hayatımın olmasını istemişti. vakitli gidip geldiğim bir mesai saatim, düzenli maaşım olsun aldığımı verdiğimi bileyim istemişti. bu hiç bana göre değildi. içimdeki "deliyi" öldürüp babamın istediği "akıllı" insan olamazdım. olmadımda. şimdi babam beni sallamıyor, ne iş yapıyorum kimlerle çalışıyorum ilgilenmiyor, iş görüşmelerimin sonucunu merak edip sormuyor bile... onun istediği akıllı insan olamadım ya, bana olan bütün güvenini bütün samimiyetini ve en kötüsü bütün dostluğunu kaybetti. ve malesefki artık bende öyleyim... babam akıllı küçük kızını bende kahramanımı kaybettim... daha önce yaptığım gibi sanırım bana yine, yollar, başka yerler, başka evler gözüküyor... bu kaçınılmaz ayrılığa karşı koyacak gücüm yok artık...
neden büyüdüm baba ben, işsiz idealist bir gazeteci olmak için mi? yoksa varlığında seni kaybetmek için mi?
hayal kırıklıklarım....-II-

malesef hayal kırıklığıyla geçen bir iş görüşmesi yaşadım a dostlar...
sabah arayıp adresi aldım saat 1'e randevu verdiler. izbe bir iş hanında küçük bir odada internet üzerinden habercilik yapan biri patron ikisi süs bitkisi kıvamında olmak üzere üçtane embesil...
kapıdan içeri adım atar atmaz "pardon yanlış geldim" deyip çıkasım vardı ki yemedi. dört gözle bekleniyormuşum hemen ismimi söylediler. tanıştık falan. adamın geçmişte pisişik işleri olduğu kesin. e.ge.kon davasından içeri alışmışlığı bile var-mış. bide bunları çok matah bir şeymiş gibi anlatması varki delirdim resmen. durmadan atıp tuttu. sağından girdi solundan çıktı. israil bilmem ne bakanı amcasıymış hatta bla bla bla... gazetecelik hakkında da bir sürü ahkam kesti haspam... neyse çay verdiler içmedim. daha doğrusu ne içip içmek istemediğimi bile sormadılar. plastik bardakta çay ve yanında bildiğimiz kesme şeker kutusunda sehpanın üzerine bıraktı embesil kızlardan biri. öyle böyle derken düşünmek istediğimi söyleyip çıktım ordan. saçma sapan bişeydi yani, tamamen fiyaskoyla sonuçlanmış bir iş görüşmesiydi anlayacağınız.
sonra kankam fiko'yu aradım, ofisteymiş. onun yanına gittim, birlikte yemek yedik lafladık biraz. sonrada eve geldim. harun iki defa aradı bu gün iş görüşmemi merak etmiş. anlattım olanları. herkesin söylediği şey aynı; "sendeki de ne şans be kızım ayağın kaysa mezara düşersin" evet anca bu kadar talihsiz olabilir bi insan. başvuru yaptığım diğer işlerden cevap geldiğinde aynı hevesle gideceğimi hiç sanmıyorum. hep aynı hayal kırıklıkları. boşu boşuna ümütlenip heycanlanıyorum bide daha yolda giderken alacağım maaşa göre aylık borç ödeme ve alışveriş planlarımı bile yapıyorum. neyine gerek be deli görüyorsun işte bu kaçıncı yada daha kaç fiyasko bekliyorsun ki. leventte aramıyor zaten. en son geçtiğimiz pazar günü için kahvaltı planı yapmıştık. cumartesi ben seni ararım haberleşiriz demişti. aramadı. benimde aramaya hiç niyetim yok. ne hali varsa görsün. umrumda bile değil. yine can sıkıcı bir yazıyla bu akşamı geçirdim. uzun bir süre de güzel haberler verebileceğimi sanmıyorum.....:(
Şok.. Şok... iş başvuruma cevap geldi:))
sanırım bazen çok nankör olabiliyorum...
bu sabah başvurduğum bir yayın kuruluşundan cevap geldi. cv mi değelendirmişler ve görüşmek istiyorlar:)))))))) hiç umudum yoktu oysa, bu krizde beni kim işe alır diyordum. millet çalışanlarını çıkarırken iş başvurusu yapmak olumlu bi cevap beklemek ütopik bir hayaldi benim için ama sanırım şansım dönüyor..
yarın arayıp görüşmeye gidicem...
umarım olumlu sonuçlanır... Delirapunzel dualarınızı bekliyor...
bu sabah başvurduğum bir yayın kuruluşundan cevap geldi. cv mi değelendirmişler ve görüşmek istiyorlar:)))))))) hiç umudum yoktu oysa, bu krizde beni kim işe alır diyordum. millet çalışanlarını çıkarırken iş başvurusu yapmak olumlu bi cevap beklemek ütopik bir hayaldi benim için ama sanırım şansım dönüyor..
yarın arayıp görüşmeye gidicem...
umarım olumlu sonuçlanır... Delirapunzel dualarınızı bekliyor...
1 Aralık 2008 Pazartesi
kötü bir gün

sabah sabah babamla kapıştım.
bi an önce iş bulmam lazım.
yoksa evde keçileri kaçırıcam.
bir sürü yere cv mi yolladım. abuk sabuk yerel dergi ve gazetelere başvuru yaptım hatta mesleğimle ilgisi olmayan bi kaç yere daha yolladım cvmi. bi haber çıkacağını sanmıyorum, nasılsa herşey ters gidiyor, bi mucize gelipte beni bulacak değil ya a.q
lanet olsun bu gün ters giden herşeye.
cok canım sıkkın. bi duş alıp dışarı çıkıcam.
arkadaşımın kıskanç sevgilisi!!!

sıkıcı bile olamaycak kadar manyak bir pazar günü geçirdim. sabah kahvltısından sonra nasıl çakılıp kaldıysam koltuğa bütün bir günü orda bitirdim. tek yaptığım şey durmadan bişeyler yemek oldu.
bi kaç paket cips, bir kaç adet gofret, çikolata, kocaman bir tas bol tuzlu patlamış mısır, portakal, mandalina, çekirdek, sandviçler içecek olarakta bol su, çay neskafe ve sıck çikolata.... bide akşam yemeği tabi...
mide fesadı geçirmeyeyim allahım lüffenn:((
bütüngün internet başındaydım. annem depresyonda olduğumu fakat bunun tedavisinin abur cubur olmadığını söylüyor. -üzgünüm anne aptal doktorlarla ve onların vereceği gereksiz ilaçlarla uğraşamamm!! ben abur cuburlarımla mutluyum!!!
msnde bissürü aptal şapşal geyikler yaptım milletle. haa bu arda dün bi arkadaşımın sevgilisi beni msnden kekledi. gerizekalı kıskanç hatun tuzağına düştüm. yazıyı ynen aktarıyorum;
(15:17) ﻬ [x arkadaşım: size bir titreşim gönderdi.
(15:17) - Deli Rapunzel: burdayım
(15:17) ﻬ [[x arkadaşım: nbr
(15:18) - Deli Rapunzel: iyidir senden nbr;)
(15:18) ﻬ [x arkadaşım: iidr benden de
(15:18) - Deli Rapunzel: fotoğraf konuşuyo yine:)
(15:18) ﻬ [x arkadaşım: çok güzel dimi :)
(15:19) - Deli Rapunzel: evet:)
(15:19) - Deli Rapunzel: acaip romantik duruyo burdan bakınca:)
(15:19) ﻬ [x arkadaşım: çok teşekkürler :)
(15:20) - Deli Rapunzel: rica ettim;)
bu konuşmadakinin x arkadaşım olmadığını akşam öğrendim. facebooktan msj atmış "msnden engelledinmi beni göremiyorum" dedi. yok dedim niye engellim seni delimisin nesin? önce biraz düşündü. sonra "dün biz seninle yazıştık mı?" dedi. baktım kayıtlara yazışmışız. sonra tekrar ekledi beni. meğer benimle konuşan sevgilisi olacak o kıskanç hatunmuş!!! adi karı yazdıktan sonrda engelleyip silmiş!!!!
be hey utanmaz karı, (yazışmada geçen fotoğrafta bu iki sevgilinin çok güzel fotoğrafından ibaret.)yelloz seni ben arkadşıma gayet memnun bir şekilde fotoğrafta ne kadr romantik olduğunuzdan bahsediyorum, sende bana teşekkür ediyorsun, hal böyleyken ne demeye beni silip engelliyosun allahın amelesi. nooldu anlaşılmayacakmı sandın? hiç mi yüzyüze gelmicez seninle? bak ben sana neler edecem o zaman seyret sen.
abi uyuz oldum ya. hatun fotoğrafımıda görünce pencerede kesin beni potansiyel falan sandı heralde. mal!!! bide böyle tipler vardır. tamam bende kıskancımdır ama bunun bi mantığı yada kıskançlığa dayandıracak bir sebebin olması lazım ( çok güzel olmam bunu için bir sebep olabilir tabi o ayrı konu:))) off aşıkım kendime ya:)))neyse şaka bi yana hakkaten sinirlendim!! bu arada son sigaramı yaktım şimdi. benimki biteli çok oldu en son iki tane babamdan aşırmıştım oda bitmek üzere. sigaram bitince oturamayıp direk uyuyan bi psikolojim var. o yüzden bu sıkıcı pazar yazısını kısa tututucam.
30 Kasım 2008 Pazar
Daha kaç sıfır yenik başlar ki bir insan hayata?

kafam güzel, bi dünya içmişim, harunla fenerbahçe beşiktaş maçını izledik galatada, yine bana çok fena yenildi. 5-3 ve 4-0 tavla yenilgisinden sonra birde bjk nin fenerbahçeye yenilmesi harun için bir yıkım olmuştu:) sonra canlı müziğe takıldık epey bi, mekanda iki masadan biri biz olduğumuz için bütün istek parçlar bizimdi...
çok içtik çoook.
sonra galatdan çıktık aptal şapşal gülüşüp 8 çizdiğimiz köprü yolunda bir sürü flu fotoğraf çekmişiz:)) köprünün üstüne çıkıp taksiye bindik, harun hızını alamayarak galatasraylı olan taksi şöförüne başladı hakeme sövmeye, bir yandanda bana çatmaya devam etti. yok efendim 10 kişi kalmışlar sahada, yok hakem 2 gole ofsayt vermiş yok hakemde bizdenmiş 12 kişi oynamışız maçı fln filan:))) benim keyfime değcek yok. havam 1500:)) şöförse bize gülmekten arabayı kullanamaz durumda:)) harun benden daha çok içtiği için onun yolu bulabilmesine pek imkan yoktu. önce ben onu eve bıraktım. sonrada galtasarylı şöför amcayla yolumuza devam ettik, derken şöför amca, muhabbetimize bayıldığını, farklı takımları tutan iki sevgilinin!!! birlikte maç izleyipte bu kadar eğlenebilmesinin ne kadar güzel olduğunu anlatmaya başladı!!!!
"hooooop" dedim!!! "o benim eski okul arkadaşım biz sevgili değiliz" dedim, aynadan bana bakan muzip gülümsemesiyle "sevgili olmadığınızı farkettim zaten, sana başka türlü bakıyordu çocuk, farklı bir tebessümle bakıyordu gözlerinin içine, bence sende onu sev, sevilecek biri o, sevgi-li olun" dedi. evin önüne geldik. taksimetredeki rakamları zar zor seçip parayı uzattım şöför amcaya. "iyi akşamlar galtasaraylı şöför amca" dedim. ikimizde güldük. apartmanın önüne geldiğimde bir süre düşündüm. görmezden gelmeye çalıştıklarım yolumu kesmişti. harunun savunmasızca gözlerime bıraktığı tebessümlerin bir anlamı vardı evet, ben ne kadar görmezden gelmeye çalışsamda olmuyordu. maçı izlerken ben gözlerimi dikmiş pür dikkat alexten ronldodan gelecek golleri beklerken, onun kafasını çeviripte dakikalarca beni izlediğini maç bitipte şarkılarla içkilerimizi içerken her şarkıyı bana armağan eden sözlerini, zil zurna sarhoş olupta birtürlü masadan kalkmak istemeyişini, uyuz olduğu sarı lacivert fenerbahçe atkımı her fırsatta kendine doğru çekiştirmesini anlamamzlıktan gelerek çok mu aptalı oynadım? ama hayır olamaz, olmamalı.
o yaralı ve yorgun bir savaşçı. hayata yeniden tutunabilmesi için onun yanında olarak hatamı ettim? hayatının en zayıf döneminde karşısına çıkan can yeleği olamam ben onun. zaman böyle istememişti çünkü...
harun çok erken bir evlilik yapmıştı. karısını çok sevmişti. daha on aylık evliydiler ve karısı 5.5 haftalık hamileydi. bir sabah aniden olduğu yere yıkılıyor dünyalar güzeli karısı. sonra haberi geliyor, o dünyalar güzeli kadın bitkisel hayatta. farkedilmemiş ve gecikilmiş bir beyin tümörü herşeyi bir anda alt üst etmişti. on gün bitkisel hayatta kalan karısı bebeğiyle birlikte dünyaya gözünü yumdu. bunlar olup bittikten 1 yıl sonra karşılaşıyoruz okuldan sonra ilk defa. anlattığında inanmak istememiştim kahroldum. harun'da dünyadan elini eteğini çekmiş yüzü kaşık kadar kalmış, konuşmayan ve gülmeyen bir adam olmuş, okulda taktığı gözlüklerin yerini lensler almıştı, ama onun yerine gözlerine bıraktığı puslu acı asılı kalmıştı. hayat onu yormuştu. çok belliydi. kafasını dağıtması ve biraz olsun hayata dönebilmesi için daha önceden de görüştüğümüz okul grubumuzun bütün aktivitelerine onuda katmıştık ve artık yaptığımız çeşitli mangal fasıl bowling konser etkinliklerimize hepberaber devam ediyorduk. arada bir iş çıkışı "hadi bi kahve içelim" li sohbetlerimiz ikili devam etmeye başladı. bu sürede harun'un hayatındaki durağanlık ve yalnızlığın keder perdesi biraz olsun hafiflemişti... derken bu günlere geldik.. ve o galatasaraylı taksici amca bana bunları söyledi; "sevgili olmadığınızı farkettim, sana başka türlü bakıyordu çocuk, farklı bir tebessümle bakıyordu gözlerinin içine, bence sende onu sev, sevilecek biri o, sevgi-li olun"
olamayız ama....
28 Kasım 2008 Cuma
Bir garip kış var İstanbul’da...

Bir garip kış var İstanbul’da...
Bir tuhaf hüzündür bu
Hüznün adı yalnızlık...
Caddeler alabildiğine dolu,
Vitrinlerde ağlayan urbalar,
Duvarlarda yazılmamış isyanlar,
Yazılanlarsa yağmura, ve belediye işçilerine inat...
Bir garip kış var İstanbul’da...
Galata köprüsü en az benim kadar yorgun.
Kadıköy’e rest çektim,
İçim yanıyor bu kış...
Alış diyor yüreğim, alış...!!
__________________________________
sene 2006 Mart..
özet..
sancılarım hala geçmedi, kabızlığın haricinde yumurtalıklarımdan ve böbreklerimden ağrılar yükselmeye devam ediyor.
annem durmadan sıcak su torbası ile evin içinde peşimde dolanıyor.
cumartesi günü papatya ile doktora gidip bi kadın hastalıkları uzmanına görünmeyi düşünüyorum.
dün gece laptopum bozuldu. çalışmadı. bende keçileri kaçırıp içini açtım. 8748754689 tane vida söktükten sonra bütün mekanizmayı ortadan ikiye ayırıyordum neredeyse. zor bela kapatıp 8748754689 tane vidayı geri taktığımda çalıştı. hala dumurum. bu konuda uzman bi arkadaşıma telefonda durumu anlatıığımda söylediği şey "delisin sen, zırmanyaksın sakın bana gelme, mümkünse görüşmeyelim" dedi. sanırım haklı :)
bu gün öğlende pia gelip beni evden aldı. eski çalıştığım dergiye gittim arkadaşlarımı görmeye. kellenin türk kahvesi mükemmeldi herzamanki gibi.
akşam eski okuldan arkadaşım harunla buluştuk. önce sultanahmette nargile içmeye gittik. yine tavla oynadık ve yine her zamanki gibi yendim. sonuç : 4-0 (5'i yüreği kaldıramadı oyunu bıraktı:)) sonrada haruna mekan dar geldiği için türk kahvemizi balatta içtik. hafta sonu birlikte dvd izleme programı yaptık. harun'un dramatik bi hayat hikayesi var bunu daha sonra yazmayı düşünüyorum...
şu an evdeyim, ayağımda sıcak su torbası, kucağımda laptop özet geçiyorum...
yarın için hiç bir fikrim yok muhtemelen iki yıldır izlemek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir kaç film izlicem.
annem durmadan sıcak su torbası ile evin içinde peşimde dolanıyor.
cumartesi günü papatya ile doktora gidip bi kadın hastalıkları uzmanına görünmeyi düşünüyorum.
dün gece laptopum bozuldu. çalışmadı. bende keçileri kaçırıp içini açtım. 8748754689 tane vida söktükten sonra bütün mekanizmayı ortadan ikiye ayırıyordum neredeyse. zor bela kapatıp 8748754689 tane vidayı geri taktığımda çalıştı. hala dumurum. bu konuda uzman bi arkadaşıma telefonda durumu anlatıığımda söylediği şey "delisin sen, zırmanyaksın sakın bana gelme, mümkünse görüşmeyelim" dedi. sanırım haklı :)
bu gün öğlende pia gelip beni evden aldı. eski çalıştığım dergiye gittim arkadaşlarımı görmeye. kellenin türk kahvesi mükemmeldi herzamanki gibi.
akşam eski okuldan arkadaşım harunla buluştuk. önce sultanahmette nargile içmeye gittik. yine tavla oynadık ve yine her zamanki gibi yendim. sonuç : 4-0 (5'i yüreği kaldıramadı oyunu bıraktı:)) sonrada haruna mekan dar geldiği için türk kahvemizi balatta içtik. hafta sonu birlikte dvd izleme programı yaptık. harun'un dramatik bi hayat hikayesi var bunu daha sonra yazmayı düşünüyorum...
şu an evdeyim, ayağımda sıcak su torbası, kucağımda laptop özet geçiyorum...
yarın için hiç bir fikrim yok muhtemelen iki yıldır izlemek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir kaç film izlicem.
25 Kasım 2008 Salı
şimdi ortalık tozduman!!

delirdim triplere girdim, temizlik yapıyorum. ama öyle bildiğiniz temizliklerden değil. facebook listem, msn listem ve hayatımda temizlik yapıyorum. gerekli gereksiz ne kadar insan doldurmuşum hayatıma meğer. birden ne olduysa oldu dank etti bişey ve tozuttum. bu kadar insana hiç gerek yok hatta bazılarına hiçç!!!
Seni seviyorum, hala bazen...

Seni seviyorum hala bazen; evlat gibi, yol arkadaşım gibi, eski bir dost gibi... Biliyorum, bu yeterli değil. Sandığımız kadar sihirli değilmiş sevgi... O kadar uzun değilmiş kolları; bizi saracak, bir arada tutacak kadar değil...
Buralarda herkes kazanır, ya da kaybeder. Kural bu, terazinin bir kefesi inerken diğeri yerinde kalamaz. Bana sahipsin, ya da değil... Ortası yok bunun, ya yukarı, ya aşağı...
Üzerimden bulutlar, bulutlar geçti; gözlerimden yağmurlar aktılar üstüne üstüne... Kapkara günlerdi. Öldürmedi. Güçlenmekten başka ihtimal yoktu önümde.
Beni sevdin. Herkesten çok düşünen beni sendin. Sadece iyiliğimi isterdin. Öyle dedin. Öyle olsun. Duvarlarım vardı. Çevreledim kendimi. Seni yalnız bıraktım. Kendimi yalnız bıraktım. Öyle dedin. Öyle olsun.
Akşam olunca tüm gölgeler kalkardı. Karanlığın içindeyken karanlıktan korkulamazdı. Sen yanımdayken her şey çok kolaydı. Yanımdayken. Bir o kadar da yalnız. Yanımda ve tek başına...
Zaman geçti yanyana. Çok uzak durduk. Bir evde iki ayrı dünya kurduk. Sustuk. Kalplerimizi söylenmemiş sözlerle doldurduk. Ve bir anda-küçücük bir zaman diliminde-koptu pamuk ipliği...
Bir akşamın kalbinde bıraktım seni. Koyu, zifiri bir akşamdı. Dönüp arkama bakmadım, terkederken seni gözlerimde yaşlarla...
Ve sen bunu görmedin.
Ve hiç bilmeyeceksin. Seni seviyorum hala bazen. Hayal meyal... Uyandığımda anımsayamadığım güzel bir rüya gibi...
Biliyorum bu yeterli değil. Hiç değil.
20 Kasım 2008 Perşembe
hayal kırıklıklarım....

neresinden başlayacağımı bilemiyorum aslında, işten ayrıldım. o gerizekalı makyaj budalası iki hatunla fena halde kapıştım!!! hiçbirşey göründüğü gibi olmadığı için herkes gerçek yüzünü bi süre sonra göstermeye başladığında bende kayış koptu. salı günü yaptığımız tartışmanın ardından çarşamba sabahı şirkete gidip eşyalarımı toplayıp, benim üzerimde olan şirket ıvırzıvırlarını bırakıp çıktım. hiç bir şey söylemedim. telefonlarına cevap vermedim. ben çıktığımda onlar henüz gelmemişti. eşyalarımı aldığım gibi eski çalıştığım dergide aldım soluğu. tahir bey beni daha önce tekrar işe geri dönmem için çağırmıştı ama buraya başladığım için oraya dönememiştim. ilk aklıma gelen o oldu tabi. eğer hala şansım varsa ve teklifleri geçerliyse işimi geri isteyecektim onlardan. dergiye gittiğimde bütün arkadaşlar beni kapıda karşıladı. oranın demir başı dudi hanım bile çok sevindi. tahir bey beni işe hertürlü geri istiyordu ama son sez patron rıfat beyindi. dudi abla ve bütün personel işe tekrar kabul edileceğimden o kadar emindilerki herkes beni tekrar oranın çalışanıymışım gibi ağırladı. onların desteğiyle bende çok emindim. tabiki en büyük destek genel müdür tahir bey'den geldiği için kendimi çok hazırlamıştım olumlu bi cevaba. sonra rıfat bey geldi. odasına geçtim. hal hatır konuşmalarından sonra konuya girdik. beni işten çıkarmasının sebebinin o gerizekalı halkla ilişkiler müdürünün gazı olduğunu ve benim çalışmalarımı beğendiğini itiraf etti. bende ona o beyinsizle yaptığımız kavgaların iç yüzünü anlattım. sonrada iki elimi ter içinde ovuşturarak, "..yani rıfat bey, işin özü sizden bütün yüssüzlüğümle işimi geri istiyorum" dedim. kendimden eminim ya, bana ihtiyaçlarını ve işimi takdir ettiklerini bilmenin verdiği gazla hafif bir muziplik ve aynı zamanda mahçuplukla bu cümle çıktı dilimden...
ama benden sonra onun konuşması tam bi fiyaskoydu. beni işe almamasına ihtimal bile vermezken, "evet ama sebep herneolursa olsun, çıkarmış olduğum bir elemanı tekrar geri almam prensiplerime ters düşer, bu yüzden sana işini geri veremeyeceğim" dedi..
o anda gözlerim bütün havuz problemlerine inat şiddetle dolu verdi. boncuk boncuk dökülmeye başladı. öyle bir hale düşmüştümki hem işimi istiyor hemde ağlıyordum. çaldığım kapının yüzüme kapanmasını bırak oracıkta çaresizce gözlerimden akan yaşlara lanet ettim. yutkuna yutkuna "ağladığıma bakmayın, sadece sinirlerim bozuldu teşekkür ederim" deyip çıktım odasından, bütün dergi personeli nefeslerini tutmuş beni bekliyordu. ağlaya ağlaya odadan çıkışımı gördüklerinde hepsi etrafıma toplandı. sigara odasına geçip uzun konuştuk. herkes çok şaşırdı. onlara göre kesin geri alınacaktım çünkü. herkesin söylediği hep aynıydı, "bu dergide en çok çalışan ve işini en iyi yapan sendin, haberlerin röportajların fotoğrafların.... şu an eleman sıkıntısı varken sana çok ihtiyaç var" diyorlardı. onlarda hayal kırıklığına uğradılar. benim gibi...
iş hayatımdaki son geliş-eme-meler bunlar. şimdi ne yapacağım bilmiyorum.
bu arada leventle yeniden görüşmeye başladık. onunla ilgilide bu akşam yazıcam uzun uzun....
3 Kasım 2008 Pazartesi

duş alıcam, kırmızı oje sürücem, saçlarıma düzleştirici ile fön çekip sonra maşa ile havalı bukleler yapıcam:) kıyafetlerimi seçip hazırlamalıyım yarın çok kokoş olmam lazım çooook :))
İyi ki varsınız dostlarım
gelişmeleri aktaracağımı söylemiştim ya hemen aktarıyorum efenim:))
benim güzel kankalarım kolları sıvamışlar bana deli gibi iş bulmaya çalışıyorlar. ayrıldığım dergideki arkadaşlrımın beni geri döndürmek için çabaları, sabahın köründe telefonlara sarılmaları... papatyamın daha yeni başladığı iş yerinde bana iş görüşmesi ayarlaması, -ki bu haberi bana cuma günü vermişti, sevinçle beni arayıp işyerinde bana göre bir pozisyon olduğunu ve pazartesi mutlaka bi görüşme ayarlayacağını söylemişti-.
vee şimdide benim vefalı dostum kardeşim fiko'm bir haftadır bana bulduğu işlerin haddi hesabı yok. bi kısmına uygun olamadık, yada onlar bana uymadı ama yılmadı. az önce aradı. sektörde çok ünlü ajanslardan birinde bana bir görüşme ayarlamış. -gidermiyiz görüşmeye?, ben konuştum, bekliyorlar.. dedi.
canlarım benimm yaa, nasılda çırpınıyorlar benim için...
yıllardır beni hiç yanıltmadılar. savunduğum dostluk tezimi çürütmediler... ailemde, iş yaşantımda ve ilişkilerimde hep onlarla gurur duydum... herkese anlattım dostlarımı. ve herkes bilir aramızda nasıl bir güzellik olduğunu. beni ben yapan, insan yapan böyle dostlara sahibim ya... iş bulmuşum bulmamışım hiç bi önemi yok...
iyi günlerimiz ve kötü günlerimiz hiç bitmesin dostlarım
hiç..
bitmesin... seviyorum sizi...
den den günler..
gece 4 gibi uyumuşum. sabah eski koordinatörüm tahir beyin telefonuyla uyandım. halimi hatırımı sormak için aramış, nasıl mutlu oldum anlatamam. yıllardır belkide ilk defa bir amirim işten ayrıldıktan sonra beni merak edip aramış nasıl duygulanmam. tahir bey beni çok severdi. o amele halkla ilişkiler müdürünün isteği üzerine patron tarafından işten çıkarılmama iş arkadaşlrım haricinde en çok üzülenlerden biride oydu. bana çok güvenir ve her sözüme itibar ederdi. beni hep desteklerdi. deliliklerim, sivri dilim onu hiç rahatsız etmez her sabah halimi hatrımı sorardı. kibar efendi ve babacan bi adamdı. dergideki sıkıntıları halladip (bu sıkıntı o amele oluyor sanırsam) beni tekrar işimin başında görmek istediğini söyledi. bu isteği geri çevirilemez bi insan olduğu için ona asla hayır diyemezdim. "benden haber bekle" dedi. tahir beyin telefonundan sonra esso aradı. -eğer sen dergiye dönersen bende buradan ayrılma kararımdan vaz geçicem, bügü'de (editörüm) seni çok özledi, herkes dönmeni istiyor" dedi. sabah sabah ikinci kez yaşadığım duygusal depreşmeden sonra kendimi çok iyi hissettim. annem kahvaltıyı hazırladı, güzel bi kahvaltı yaptım. papatya'dan iişle ilgili bi haber yok henüz ama sabah aldığım güzel telefonlar bu konuda moralimi bozamıyor:))
ne zamandır yapmadığım bişey yaptım, odamı topladım. sonrada televizyonda aptal kadın programlarını izledim.
biraz da müzik dinlemeliyim sanırım... bu aralar çokça gıdasız kaldım.
önümüzdeki bi kaç gün daha evden dışarı çıkmaya niyetim yok gibi.
ne zamandır yapmadığım bişey yaptım, odamı topladım. sonrada televizyonda aptal kadın programlarını izledim.
biraz da müzik dinlemeliyim sanırım... bu aralar çokça gıdasız kaldım.
önümüzdeki bi kaç gün daha evden dışarı çıkmaya niyetim yok gibi.
3 Ekim 2008 Cuma
jkfdjkflksdfj
tam herşey düzelecek derken yeniden başlıyor kısır döngülerimde girdap dönmeye...
bana yaşattığın içi yalnızlık dolu bir aşk,
seni özlemek hiç bişeye yetmez ve hiç bir şeyi değiştirmezken saplanıp kaldım orta yerde. korkularım var. ama cesurum, seni kaybetmeye hazırım belkide ben öyle sanıyorum bilmiyorum. oysa bir telefonunla değişebilir her şey. seni aramamak için bütün gün kendimle boğuşuyorum, arkadaşlara tembihliyorum defalarca seni aramama engel olsunlar diye, başarıyorlar da sağolsunlar. onlar yokken de bu mücadeleyi sürekli erteleyerek veriyorum. "eve gidince, yemekten sonra, bi duş alayım çıkınca ararım, çay suyu koyayım, ilaçlarımı alayım..." vs vs diye diye erteliyorum sen krizlerimi.
ertelemek zorundayım, düşmemeliyim bu platonik aşkın tuzağına....
iş yerinde hiç bir şey yapmadım bu gün. kızlarla yaptığımız geyikleri saymazsak. akşam iş çıkışı beronun takıldıığı bara gittik, esko ile pek tarzımız olmasada birer bira içip çıkarız dedik. önce hayri ustaya gidip kavurma dürüm yedik, bero ille ben ısmarlicam diye tutturdu ordandan da bara gittik, rock bar lardan oldum olası nefret etmişimdir ama allahtan yanımda bana bu nefret duygusuna eşlik edecek esko vardı.
bu gün eve erken gitmek istemedim, kardeşimi yolcu edemedim. dün bütüngün birlikteydik, hiç ayrılmayacakmışız gibi eğlendik, ayrılıktan söz etmedik, paranoyak bi şekilde vedalaşmamak için anlaştık. eğer vedalaşsaydık gittiğini kabul etmiş ve dayanılmaz acılar çekicektim yokluğuna alışana kadar, ama şimdi gittiğini görmedim, "hoşçakal abla" demedi bana, bende arkasından el sallamadım, gitmedi yani "kendimce". o hep burda. sadece benim işlerimin yoğunluğundan, onun derslerinden dolayı görüşemiyoruz!! buna inanmak ikimiz içinde en kolay olanıydı. herkes gitmiş yolcu etmeye, bir ben yoktum iyikide yoktum çünkü meleğim hep burda yanımda sadece odasına kapanmış ders çalışıyor. onlar hayal gördüler aslında, eğlendiler "kendilerince".
velhasıl bende kızlarla oyalandım biraz, bi bira iyi geldi. eskoyla istiklali yürüdük sonra, konuşa konuşa, ona bir kaç ay önce kaybettiğim bebeğimi ve levent le olan ilişkimizi anlattım, biraz hüzün biraz kahkaha çıktık taksime.
sabah sıkıldıkça okuduğum depresif kitaplardan birini çantama atmıştım, yolda onu okudum bi kaç sayfa. evin karanlık sokağına doğru yürüyüp, karanlıkta kaybolup evime girdim.
levent ten hala ses yok. gözüm telefonda, artık ararsa sürpriz olucak düşüncesindeyim neredeyse.
aslında aklımdan "küsmüyüz?" diye bir mesaj yazmak geçiyor ama kendimi engelliyorum. en azından yarını beklemeliyim belkide, ama o aramadıktan sonra yarınlar, sabahlar bitmezki a.q
neyse bi duş alıp uyumak en iyisi....
bana yaşattığın içi yalnızlık dolu bir aşk,
seni özlemek hiç bişeye yetmez ve hiç bir şeyi değiştirmezken saplanıp kaldım orta yerde. korkularım var. ama cesurum, seni kaybetmeye hazırım belkide ben öyle sanıyorum bilmiyorum. oysa bir telefonunla değişebilir her şey. seni aramamak için bütün gün kendimle boğuşuyorum, arkadaşlara tembihliyorum defalarca seni aramama engel olsunlar diye, başarıyorlar da sağolsunlar. onlar yokken de bu mücadeleyi sürekli erteleyerek veriyorum. "eve gidince, yemekten sonra, bi duş alayım çıkınca ararım, çay suyu koyayım, ilaçlarımı alayım..." vs vs diye diye erteliyorum sen krizlerimi.
ertelemek zorundayım, düşmemeliyim bu platonik aşkın tuzağına....
iş yerinde hiç bir şey yapmadım bu gün. kızlarla yaptığımız geyikleri saymazsak. akşam iş çıkışı beronun takıldıığı bara gittik, esko ile pek tarzımız olmasada birer bira içip çıkarız dedik. önce hayri ustaya gidip kavurma dürüm yedik, bero ille ben ısmarlicam diye tutturdu ordandan da bara gittik, rock bar lardan oldum olası nefret etmişimdir ama allahtan yanımda bana bu nefret duygusuna eşlik edecek esko vardı.
bu gün eve erken gitmek istemedim, kardeşimi yolcu edemedim. dün bütüngün birlikteydik, hiç ayrılmayacakmışız gibi eğlendik, ayrılıktan söz etmedik, paranoyak bi şekilde vedalaşmamak için anlaştık. eğer vedalaşsaydık gittiğini kabul etmiş ve dayanılmaz acılar çekicektim yokluğuna alışana kadar, ama şimdi gittiğini görmedim, "hoşçakal abla" demedi bana, bende arkasından el sallamadım, gitmedi yani "kendimce". o hep burda. sadece benim işlerimin yoğunluğundan, onun derslerinden dolayı görüşemiyoruz!! buna inanmak ikimiz içinde en kolay olanıydı. herkes gitmiş yolcu etmeye, bir ben yoktum iyikide yoktum çünkü meleğim hep burda yanımda sadece odasına kapanmış ders çalışıyor. onlar hayal gördüler aslında, eğlendiler "kendilerince".
velhasıl bende kızlarla oyalandım biraz, bi bira iyi geldi. eskoyla istiklali yürüdük sonra, konuşa konuşa, ona bir kaç ay önce kaybettiğim bebeğimi ve levent le olan ilişkimizi anlattım, biraz hüzün biraz kahkaha çıktık taksime.
sabah sıkıldıkça okuduğum depresif kitaplardan birini çantama atmıştım, yolda onu okudum bi kaç sayfa. evin karanlık sokağına doğru yürüyüp, karanlıkta kaybolup evime girdim.
levent ten hala ses yok. gözüm telefonda, artık ararsa sürpriz olucak düşüncesindeyim neredeyse.
aslında aklımdan "küsmüyüz?" diye bir mesaj yazmak geçiyor ama kendimi engelliyorum. en azından yarını beklemeliyim belkide, ama o aramadıktan sonra yarınlar, sabahlar bitmezki a.q
neyse bi duş alıp uyumak en iyisi....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)