Pages
30 Mayıs 2009 Cumartesi
bu defa ben demiyorum, şarkılar diyor....!!
gelicem diyen bir sürü insanın hepsinin bi bahanesi çıktı, ve ben burda bu gece bu şarkılarla tek başıma ne kadar katlanabilirim bilmiyorum...
"İstanbul bekliyor, onsuz olmaz diyor..." bu defa ben demiyorum, şarkılar diyor....!!
yaşam belirtisi -II-
yemeğimi yedim, şarkılara kendimi kaptırmadan etraftaki tipleri inceliyorum. birazdan çok çok uzun zamandır (yıllardır) görüşmediğim eski bi arkadaşım gelicek, şu an yolda. maziye bi dalış yaparız muhtemelen, bu konuyla ilgili gece bi yazı yazarım arık... şimdilik yaşam belirtileride bu şekilde...
öpito...
-Galata Köprüsü-
yaşam belirtisi -I-
bi yandan buz gibi biramı yudumlarken bi yandan da yaşam belirtisi vermek istedim. şu an harunla her geldiğimizde oturduğumuz masanın hemen yanındaki masada oturuyorum....
bi eksiklik var mı? yok. valla kendimi kandırmıyorum. güzel bir gün geçiriyorum. cidden. saat 9 gibi arkadaşlar da gelicek. sonra geceye peyotede devam edicez. akşam 8 gibi maçı izlemeyi düşünüyordum ama şimdi o kadar beşiktaşlının sevincine şahit olmak istemiyorum :) malumunuz bir fenerbahçeli olarak, takımımı kulisten destekliyorum:)
kısaca dostlar mesai bitti,
lig bitti,
günlerden cumartesi,
yaz geldi,
istanbulda hayat benim için akıyor,
dostlarım var,
sigaram ve biram var,
dışarda kadrajıma girmeyi bekleyen bir sürü kare var...
mutluyum, evet... yada abartmayayaım, kısmen mutluyum... ya en azından çabalıyorum, başarıcam....;)
ha unutmadan... öpito;)
28 Mayıs 2009 Perşembe
“Sadece sana ihtiyacım var” diyemedim...
25 Mayıs 2009 Pazartesi
Dönüşüm.... / Ayrılık sonrası...
Evet, kısa zamanda çok uzun yollardan geçtim, bazen dostlarımlaydım bazen tek başıma. Yaşadığım ayrılık acısını dindirebilmenin çeşitli yollarını denedim, kalabalıklarıda gördüm, boş duvarlarıda. Şişeleride devirdim çokça. Hiç bir içki sarhoş edemedi beni. Sabhın beşi gecenin üçü kapılarına dayandım. Artık sevgilim olmayan bir adamın “alışırsın, bensiz daha mutlu olacaksın, beni topladın şimdi sıra sende, toparlanacaksın”sözleriyle kollarında kokusuyla uykulara daldım. sabah olunca herşey düzelir sandım, bütün gece saçımı okşayıp koklayanın, gün ışıyınca nasıl taş kesildiğini anladım.
Şimdi, döndüm, daha güçlü olmak istemiyorum... hayatıma kaldığım yerden devam etme yalanına kendimi inandırmaya çalışmıyorum, çünkü biliyorum, kaldığım yerde hayat çok değişti, ne gözler ne kulaklar inanır bu yalana. Sadece dilimdeki bu kekremsi tadın, iki göğsümün arasında ki ateşin bi an önce hayatımdan çıkıp gitmesini bekliyorum. Yorgunum ve telaşsızım. yetişecek, yetinecek, yetecek yerlerim yok... o herkesin tek umudu olan, en gerçek yalana, zaman yılanına sarıldım, bekliyorum... Geldim. Döndüm. Yokluğumda cevap veremediğim halde benden desteğini esirgemeyen bütün dostlarıma çok teşekkür ederim, iyiki vardınız. Yeniden aranıza dönebilmek ne güzel...
17 Mayıs 2009 Pazar
senden sonra ben....

senden sonra;
rakı şişesinde balık oldum ben
rakı oldum
yokluğun orhan veli'nin
herhangi bir şiiri.
senden sonra
film öncesi gösterilen
fragmanlarda bile
ağladım
sensiz sinemalar oyununda
senden sonra
dokunmaya çalıştım
aynalarda ruhuma
çoktan gitmişti ardından
ruhum da oysa.
senden sonra
arkadaşların geldiler
ve her zaman söylenen
şeyleri söylediler
gözlerin
bakışlarında
senden sonra
resminin yerine
yalnızlığımı astım
duvara
senden sonra
bakar oldum
kutup yıldızı da
kayar mı acaba?
senden sonra
yükünü taşıyan karınca
bal yapan arı
ne de iyi yazılmış bir şiir umut vermedi bana
umudum sendin, sen uzaklarda
senden sonra
yayından çıkmış guguk kuşu
çaresizliğinde bakakaldım
durmadan ilerleyen zamana
yaşlandım
senden sonra;
mısır tarlalarında korkuluk
yalnızlığım
kuşlar bile konmadı
çöpten yalnızlığıma..
senden sonra
saatimin
akrepi
kendini soktu
öldü zaman.
senden sonra
dört odası da
boş kalbimin
tüm kiracılarım
ev sahibi oldu.
senden sonra
paralarım tek yüzlü
yazısı yok şiirin.
senden sonra
siyah beyaz resimdeki
renkli kazağın
ne düşündüğünü
anladım.
senden sonra
biletlerimi
tek gidiş aldım
senden sonra
varlığımdan
yokluğunu çıkardım
yağmur kalmadı
şemsiyelerim işsiz
senden sonra
ibrahim sadri yi bile
okudum bir ara.
senden sonra
her yere gittim ama
kendime gelemedim
senden sonra
ters yüz ettim yalnızlığı
tekrar giydim
sırtıma
senden sonra
hayat beni kovmadı
ben istifa ettim.
senden sonra
denize attığım
tüm şişelerim
kıyıya vurdu.
senden sonra
ardından gözyaşı döktüm
biran önce
dönesin diye
senden sonra
iç acılarımın
toplamından
doğrular yerine
yanlışlar geçirdim
senden sonra
gözümdeki
bebek
yaşlandı, adam olamadı
senden sonra
kazak söküğü
hayat
başa sardım yeniden ördüm
eskisi gibi olmadı.
senden sonra
çaput bağladım
bahçedeki ağaca
kuşlar bile güldü
çerçöp yalnızlığıma
senden sonra
çivisi çıktı hayatımın
yerine asamadım.
senden sonra
bir teki çalınmış
ayakkabı gibi günler
anlamsız
senden sonra
kireçlendi dilim
beynim tutuldu
sevgi tedavi
verdi doktorlar
senden sonra
zaman
mataramda çürüyen su
zemzem tadı sensizlik
senden sonra
yağmur yağdı içime
gözlerim doldu
senden sonra
karda ayak izlerimi
kaybettim
umudumu kuşlar yemiş
geri dönemedim..
senden sonra
gazeteye ilişkimizin
kayıp ilanını verdim
hükümsüzdür
hükümlüyüm
hüküm ne?
masa başı oyunlarıyla
kaybettim herşeyimi
yalnızlığımı sürdüm
ortaya blöf
kimse görmedi.
senden sonra
bütün kaslarım
ağrıyor
her yanım
kırık dökük.
senden sonra
her gün için çizik attım
kalbime
bakkal defteri gibi
olmuş yüreğin dedi annem
senden sonra
balıklarla arkadaş oldum
hafızam onlara denk
bir tek
seni hiç unutmadım
senden sonra
tam binecekken
yüreğinin kapısı
kapandı
dışarda kaldım..
senden sonra
yürütemedim
ilişkilerimi
en fazla emekledi
dizlerim
yara bere
senden sonra
acılarım
demlensin diye
sesimin
altı kısık
senden sonra
ne kadar uzağa
bıraktıysam yalnızlığı
ertesi sabah
hep kapımda buldum
senden sonra
şans topu
patlak
on numaranın
bir numarası yok
sayısal değil
sözel yalnızlığım
senden sonra
gözüm kapalı
işaretliyorum
f hepbiri şıkkını
senden sonra
taban puanı
yükseldi hayatımın
pek çok kimse
açıkta kaldı.
senden sonra
dört yanlışın
bir doğruyu
nereye götürdüğünü
anladım.
senden sonra
kafalarını şişirdim
arkadaşlarımın..
yalnızlığım adına
verdiğim rahatsızlıktan dolayı
özür dilerim..
(alıntı)
13 Mayıs 2009 Çarşamba
Ayrıldık / Bittim / Gidiyorum....
5 Mayıs 2009 Salı
anladım ki,

Hayata ve insanlara duyduğum öfke ve çakallık o kadar başarı getirdi.
"Sırtımı kendime dayadım,
Alnımı güneşe.
Çarpılmış, bölünmüş
Samimiyeti toplamından çıkarılmış insanlardan sıkıldım"
Z. Delirapunzel.
25 Nisan 2009 Cumartesi
"hangimizi kokluyordu? " "ölüler şaka yapar mı?"

dün gece pe.yot.eydik. harun, tuna ve ben. her zaman ki gibi, barın köşesinde hani. üçledik köşeyi. volum yükselene kadar sohbet ettik havadan sudan. sonra epey bi içtik, dans ettik. geç vakitti eve geldik. sabah beni yine öpücükleriyle uyandırdı. gözlerimi açamıyordum. uykumu açmak için gıdıklıyordu durmadan, ben güldükçe o da gülüyordu. harun'un beni en çok sabahları sevdiğini düşünüyorum bazen. onca kavgaya onca gerginliğe rağmen her sabah beni öpücüklere boğarak uyandırması güne güzel başlayacakmışız gibi geliyor her defasında ama yine her defasında fiyaskolar bırakmıyor bir türlü peşimizi. ...kalkıp içeri gitti. ben bi süre daha uyanmaya çalışırken yatağın içinde dizlerimi çeneme doğru çekip ellerimi sarmış ne düşündüğümü bilmeden oturuyordum. belkide biliyordum.yada en iyisi itiraf edeyim. bu odanın ve evin çeşitli yerlerindeki fotoğrafları düşünüyordum. kalbime iğne gibi saplanan o bakışlardan kaçamıyordum. hangi odaya girsem beni görüyor, beni takip ediyordu sanki. en çokta yatağın çaprazında duran komidinin üzerindeki fotoğraf. ne zaman yatak odasında o fotoğrafla göz göze gelsem. hissettiğim tek duygu, ikimizinde birbirimizi nasıl kıskandığımızdı. ikimizde aynı adam tarafından seviliyorduk. aramızdaki farksa onun ölü, benimse canlı olmamdı. harun'un ölen karısı ve ben... ikimizde böyle olsun istemezdik ki. belkide ikimizde olmamız gereken yerlerde değildik. o ölemeyecek kadar güzeldi, bense onun bize bıraktığı yükü taşıyamayacak kadar yorgun ve yıpranmıştım. onun ölümüyle harun'a bıraktığı yokluğu bende var olmuştu. harun'un o fotoğraf çerçevelerini kaldıracak cesareti, benimde de artık bir ölünün göz hapsine tahammülüm yoktu. beni sevdiğini biliyordum, agresifliklerinin ardından, bana her sarıldığında pişmalıklarınıda.
unutmaya çalışmasını, yada unutmasını beklemem bencillik olur evet ama alışmış gibi gözüküpte hala onu yaşatmaya çalışması beni eziyor.
ilk zamanlar anlayışla karşıladığım, hatta beni hiç rahatsız etmeyen evin hertarafındaki o fotoğraflar şimdi huzursuzluğumun ve üşümelerimin sebebi. harun mutfakta çay koyuyordu kahvaltı için, ben üşümeye başladım. sonra birden gözlerim tuvalet aynasının önündeki parfüm şişelerine takıldı. henüz bir kaç gün önce aldığım parfümün aynısından duruyordu. ya daha önce farkedemedim, yada saklı olduğu yerden yeni çıkarıldı. şişenin dibinde iki parmak kalınlığında kalmıştı. eski olduğu beliydi. nasıl olurdu ki bu? şimdi biz onunla aynı parfümü mü kullanıyorduk? yani şimdi iki gündür, boynumda farkında olmadan ölen karısının kokusunu mu taşıyordum. sanırım asıl soru şu; hangimizi kokluyordu?
23 Nisan 2009 Perşembe
23 Nisan'larım ve Ata'm
- ilkokul hayatım boyunca hiç bi zaman okulun bando takımında olamadım. ufak tefeğim diye her sene reddedildim. hala içimde yaradır.
- her 23 nisan'da kırmızı puanteyli elbise ve beyaz gömleklerle tören alanında donan çocuktum. çocuklardırk.
- sınıf süsleme konusunda üstüme yoktu, ta o zamanlardan beri bu tür ihaleler hep benim üstüme kalırdı.
- bir 23 nisan'da şiir okumak için okulun bahçesinde kürsüdeydim. ezberlediğimi sandığım şiirimi bütün okulun önünde unutup rezil olmuştum.
- her 23 nisan öncesi zenci çocukların evimize gelmesini ve onları misafir etmeyi hayal ederdim.
- babamdan sonraki ilk aşkım, kahramanım Mustafa Kemal Atatürk'le gurur duydum. çünkü dünyada hiç bir milletin çocuğuna böyle bir bayram hediye edilmemişti. diğer ülkelerden çocuklar geldikçe kendimi çok önemli bir milletin insanı olarak görmeyi öğrendiğim bayramdı 23 nisan.
- herşey bir yana;
Olamayanlar utansın...
Bütün çocuklar, bayramlar ve bana verdiğin herşey için, Teşekkürler Ata'm
20 Nisan 2009 Pazartesi
17 Nisan 2009 Cuma
yanlışlıkla ellendim!!!
pazartesi günü sabah, zincirlikuyu'da metrobüsten inipte merdivenlere doğru yürürken bir pisliğin arkamdan sinsice yaklaşıp popoma ellemesiyle başladım haftaya. evet pazartesi sabahı saat 9-9.15 sularında zincirlikuyu metrobüs durağında, kıçına ellediği için bir pisliği yumruklayarak avaz avaz bağırınan, önüne gelen duvar, turnike ve benzeri yerleri tekmeleyen birini gördüyseniz evet o bendim. cinnet geçirdiğimi farkeden güvenlikçi yanıma geldi, orta yaşın üstünde amca kıvamında ki bu güvenlikçi -kızım belki yanlışlıkla ellemiştir- dedi.
1. si, yanlışlıkla ellenmez, yanlışlıkla çarpılır!
2. si, yanlışlıkla çarpmayla mıncıklanmayı birbirinden ayırabilecek kadar tacize şahit olmuşuzdur bu memleketin hatun kişileri olarak!!
malum, haftaya nasıl başlarsan öyle gidermiş derler, bütün haftayı popom mıncıklanarak! geçirmesemde, beynim ve kalbim çeşitli sıkıntılardan dolayı epey bir mıncıklandığı için aynı gerginlikte devam etti.
yıllardır ödemediğim kredi kartları borçlarım ve çeşitli alacaklılarla olan alicengiz oyunlarım devam etmekte, içinde bulunduğum bataktan kurtulabilmem için hala bir mucize bekliyorum...
hiç bitmeyeceğini sandığım günler yaşıyorum... ama herşeye rağmen gülüyorum, espri yapıyorum, çenem hiç susmuyor,konuşuyorum. kötü giden hiç birşey yokmuş gibi yaşıyorum.
harun'la da aynı şeyleri yaşıyorum. kavga ediyoruz sürekli, birbirimizi yiyoruz. sonra bişey oluyor ve hiç bişey olmamış gibi, ilişkimize devam ediyoruz. sanki bir gün önce birbirimize onca lafı eden, onca bağırıp çağıran biz değilmişiz gibi, sabah uyandığımızda herşey süt liman oluyor.
sersemleştim iyice, manyaklaştım. öyle işte.
16 Nisan 2009 Perşembe
5 Nisan 2009 Pazar
Delirapunzel derki;
pffff. jdfhdjkfhsdkf.
4 Nisan 2009 Cumartesi
olsada koduk, olmasada koduk.. battı fişş yan goying tu...
bir yandan iş bir yandan da alemlere akmak konusunda kendimi neden bu kadar hırpaladığımı anlamayanlar var. bu aralar hiç evde oturasım yok, aslında bi yanım eşşek gibi yatıp tv-pc-pijama modunda olmak isterken bir diğer yanımda ordan oraya gitmek, o clup senin bu cafe benim, o sahil senin bu sinema benim gezmek istiyor. sürekli birilerini ayartma halindeyim. bknz:
-napıyon lan?
-iyiyim evdeyim yatıyorum sen napıyon
-sıkıldım bişeyler yapalım
-yok ya yorgunum çok başka zaman
-bisiktir git
yada
-napıyon lan
-temizlik yapıyorum sen napıyon
-ne temizliği bu havada tatil günü
-sen anlamazsın uzun hikaye
-ağzını burnunu kırarım, çamaşısuyuylada pansuman yaparım dooru konuş
- kapat git gez ne bok yiceksen ye, sonra konuşalım
yada
-canım sıkılıyo
-hangi ara fırsat buluyosun?
-neye?
-canını sıkmaya?
-yok daa neler insan değilmiyim ben
-yok kızım insanlıktan çıkmışsın sen, hem iş hem hem ev hem sevgili hem arkadaşlar hem eğlence hem alkol sana insan dersem ben neyim ozaman?
-ya bi git ya...
tamm kabul ediyorum, gezmeyi eğlenmeyi seviyorum ama emin olunki tamamen mecburiyetten. neden diye sorarsan sevgili okuyucu, ben hani böyle her cuma biyerlerde kopup eğleniyorumya bilinki bunalımım tavan yapmak üzere, böyle şeker komasına girmiş gibim eğlence arayışına giriyorum. duvardan duvara vuruyorum kendimi, günlerce yorgan altından çıkamıyorum yoksa. tamam ağlayan palyoço klasiğini oynamicam ama bunalımdan kurtulmanın yolunu bu şekilde bulmuşum alışmışım napiim. yarasa gibi ordan oraya savrulmak iyi geliyor.
dün gece de Pey.ote.de.ydik. gece 2 gibi falan çıktık, önce ne.viz.ade, kb civarlarında epey bi kararsız kaldık nereye gitsek diye ama yine her zamanki gibi dönüp dolaşıp aynı mekana girdik. yüksek elektro müzik ve biraz alkolle birlikte piste bıraktım kendimi. sonrasını pek hatırlamıyorum. gece harunda kaldım, sabahta kalkıp işe geldim. 11 den beri uyuz uyuz sallanıyorum, saat 5te mesaim bitti, yine birilerini ayarttım zor bela, ortaköye gidicez. biraz alışveriş yapmak istiyorum. sonra deniz, tavla, kahve. boğazı ne zamandır uzun uzun seyretmiyordum. fotoğraf çekerim biraz, incik boncuk falan bakarım sonra herzamanki gibi o koca tezgahlardan hiç bişey beğenemem. bu arada da bunları yazarken hala şirketteyim, tuna ile buluşçaz akşama doğru kimler katılır kervana bilmiyorum, onun hazırlanması falan bi kaç saati bulacağı için bende bloguma bişeyler karalayım dedim halet-i huriyemle ilgili. neyse daha makyaj falan yapçam, toparlanıp çıkarım tek tabanca dolanırım biraz. hatta baya bi. sanırım benim sorunum uzun süredir kendi kendime kalamamak. mutlu olup eğlenmek için sürekli birilerine ihtiyaç duymadığum an halet-i huriyem kendine gelir mi acep?
rapunzel kaçanzi.
hepinizi öpito ;)
1 Nisan 2009 Çarşamba
defolup gitmek istiyoruM hayatıMdan!!!

bu işte çalıştığım sürece ömrümün kısaldığını hissediyorum resmen. bilmeyenler için söyliim, ben devasal bir çağrı merkezinde müşteri hizmetleri tırıvırısı olarak çalışıyorum. bir çok marka ve projeyi bünyesinde bulunduran çağ.rı mer.kezinde (bu aptal noktalamalar, o kelimelerin gugılda çıkmaması için koyuyorum..) dünyaca ünlü alman markası olan bir ot.omo.tiv firmasının projesindeyim. araç alımı ve o markaya ait her konuda data ve proje üzerinde müşterilere telefonda hizmet veriyoruz. sabahtan akşama kadar yüzlerce insanla telefonda konuşuyorum. bazen sesimin kısıldığı, çene kaslarımın uyuştuğu anlar oluyor gün içerisinde. asabisinden, manyağına, obsesifinden, krosuna, ünlüsünden, iş adamına kadar binbir çeşit insanla karşılaşıyorum. her sabah işe giderken yalvarıyorum allahım beni deliye dümbüle makara etme, güzel insanlarla karşılaştır diye. bu insanlara katlanmak, yorgunluk bir yana, bütün konuşma kayıtlarımız dinlendiği için belirli konuşma kriterleri içerisinde debeleniyoruz. yasak kelimeleri kullanmamak, söylemek zorunda olduğumuz tek tip repliklerimiz, kibarlığımız, soğukkanlılığımız, konsantrasyonumuz, bunların hepsinin bir arada olup müşterinin derdini bilgisayar başında doğru anlamak, doğru ve eksiksiz işlem yapmak zorundayız. bu arada yaptığımız herşey dakikalar hesaplanarak mola, çay, yemek, sigara ve sıçmak için kullandığımız süreler bir program üzerinden saat.dk.sany. olarak tutuluyor. ay sonunda gösterdiğimiz performansa göre (köpek gibi ne kadar çalışılır yarışının sonucunda) prim alıyoruz. birde çalışma arkadaşlarımız var tabi, her an sizinle yarış içinde olan, kim daha çok konuştu, kim daha fazla çalıştı diye sürekli sidik yarıştıran.
anlayacağın okuyucu, şu bir türlü bitmek bilmeyen, artık bir yaşam tarzımız olan ekonomik kriz, meslekler arasında özgürlüğüne en çok düşkün gazeteciyi, haberciyi bir cam fanusa tıktı. kıpırdayamıyorum. muhabirlik yaptığım dönemlerde şehrin altını üstüne geçirerek haber peşinde koşan ben şimdi en fazla yan yana dizili, göt göte oturulan dikdörtgen bankolar kadar bir alana sahibim. yanlış anlaşılmasın, işimden gocunmuyorum, sonuçta ben olmasam biri bu işi yapmak zorunda. ama bu işi severek yapan insanların olduğuna bile hala inanamazken "benim burda ne işim var" diye çığlık atmam şaşılacak şey değil. mesleğimi yapamıyor olmanın sıkıntısının yanında birde bu stresi yüreğim kaldırmıyor ama çok ta fazla bir seçeneğim yok uzun bir süre daha. ait olamadığım yerlerde, ait olamadığım insanlarla geçip gidyor en güzel zamanlarım, çaktırmıyorum kimseye. ama,
mutsuzum ulan!!! işimden aşkımdan kendimden nefret ediyorum...
30 Mart 2009 Pazartesi
dam üstünde saksağan gel bize bazı bazı
- artık dizi izlemiyorum, ensest hikayelerden içime böğğ geldi. eniştesiyle kaçanlar, baldızıyla yatanlar, yengesine göz koyup, kuzeniyle oynaşanlar oha kere oha yani.
- adım başı seçim muhabbetinden fena halde sıkıldım. yeter bitti geçti artık, bokunu çıkarmayın! mikilmiş götün davasından kimseye hayır gelmez.
- "iş yerinden arkadaş olmaz" diyen ilk insanı bulup öpesim var. keza lanet iş arkadaşlarımı mesai saatleri sınırlarında samimiyetsizce sevmekten nefret ediyorum.
- işten direk eve gelirken "acaba annem ne yemek yapmış?" duygusu beni heycanlandırıyor.
- saçlarımı kısacık kestirip, pişman olmamak, aynaya bakıp bakıp ağlamamak istiyorum.
- metro- metrobüs- otobüs gibi toplu taşıma araçlarına bindiğimde ayakta kalan ilk insan neden ben oluyorum?
- maaş günü geliyor, sevinin ey alacaklılar!!
- Twilight'ın edward'ı nerdeysen gel bu beni kanım sana son damlasına kadar helal olsun.
- çok fena göbek atasım var, yine error vermeye başladım.
öpito;(
29 Mart 2009 Pazar
kanlı sandıklar!!!
Manavgat 1 ölü
Kayseri 1 ölü 1 yaralı
Kars 1 ölü, 4 yaralı
Van 1 ölü, 6 yaralı
İzmir 3 yaralı
Karamürsel 2 yaralı
Urfa 6 yaralı
Diyarbakır 2 ölü, 9 yaralı
ben yorum yapmıyorum, bunlar sadece yanısyanlar... demokrasi bizim neyimize ki zaten anlamıyorum!!!!
27 Mart 2009 Cuma
kalbimizi çalan eylemsel hareketler MİM'i
şimdiye kadar yapmış olduğum mimlerin en delisi sanırım, benim gibi bi hatuna göre ne kaa zor bi iş olsa gerenk dime:)
sevgili nehirsel beni mimlemiş, teşekkür ediyorum kendisine,
şimdi beyin fırtınası yapcez:)
konumuz kalbimizi çalan eylemsel hareketler MİM'i
kopyala-yapıştır mim açıklamasını aynen aktarıyorum;
Mutlu bir beraberlik için, karşı cinsten beklentileriniz nelerdir?
Sevdiğiniz kişide aradığınız özellikleri yazarak, kalbinizdeki güzeli tanımlayınız.
“Kısaca, birlikte olduğum kişi böyle olmalı” gibi ifadelerle,
kalbinizi çalacak kişiyi hayalinizde canlandırın ki, okuyan karşı cinsiyet
-hııım, demek şöyle yapsam daha etkili olacakmış, burada yanlış yapmışız" diyerek ayağını denk alabilsin.
neresinden başlasam bilemedim, aşk defalarca yaşanması gerektiğine inandığım bir kavram. öncelikle "insan bi kere aşık olur" diye hariçten gazel okuyan insanlara şaşarım, şöyleki, zaten aşk böyle bi kere olur, yok sevdimmi tam severim, bidaa olmassa hayata küserim dedirtecek bişey değildir. o dediğiniz bir kere sevmektir. bende bir kere sevdim, ve sonra kimseyi o kadar çok sevmedim. her defasında aşk, bir kova soğuk su gibi çarptı beni ama çok sevmedim -herkezi-. çünkü bir kere sevebildim bir-ini.
neyse geçmişi eşeleyip durup duruken delik deşik olmanın alemi yok:)
ben aşkın en çok o bi türlü açılamamış, başlayamamış halini seviyorum,
hani adam yada kadın kişisi açılmaya çalışırda bir türlü söylemezya, kıvranır durur, onu görmek için, ondan bi haber alabilmek için uydurmadığı bahane kalmaz ama karşısına geçince de saçmalar ya hani, işte aşkı aşk yapan en güzel hallerdir bunlar...
o kadar çok çeşitli insana aşık oldum ki hepsini bir bir gözden geçirdim şimdi.
olmassa olmazlardan biri haliyle her kadının ilk beklediği eylemsel hareket kesinlikle romantik olmasıdır keza ben bu eylemsel harekete her defasında en gayri saf-i milli halimle atlıyorum sevgili okuyucu. bana romantik yap, canımı ye. o derece yani.
bununla birlikte en önemlisi umur meselesidir. umrunda olduğumu illaki bilmem lazım. öyle aşığım ama sallamam eylemi bana sökmez. ilgiyi severim, olmadık zamanlarda sürprizler beklerim. çok konuşan, espri yapayım derken sapla samanı birbirine karıştıran hallerden aynen kaçanzi. yaşamış olması lazım, en az benim kadar hayatın o iğne deliği çemberinden geçmesi lazım, söylediğimi bir kerede anlaması lazım. bakışımla ne hissettiğimi bilmeli. giyimine kuşamına özen göstermeli, giydiğini yakıştırmalı, şefkatli, baba ruhlu olmalı, sakınmalı, korumalı. yalan söylemektense terk edilmeyi göze almalı. cesur olmalı, kapı gibi dağ gibi arkamda durmalı, benim için savaşmalı. ve herşeyden önemlisi "et kafalı" olmamalı. kadını sadece etten bir parça gören erkek en tiksindiğim erkek modelidir. kaşı gözü oynamamalı, sadık olmalı, kimsye yüzde yüz güven yoktur ben sadece doksandokuzunu isterim:)
belli bir tarzı olmamalı, kendini bi kalıba sokmak için uğraşmamalı, oncu buncu şuncu olmamalı, her telden çalabilen ama kendine has bir yoğurt yemesi olmalı.
benimle film izlemeli, benimle dans edebilmeli, benimle içen, içmesini bilen ama asla benden fazla sarhoş olmamalı ( ben içmesini bilmem çünkü, zil zurna olana kadar içerim ayıptır söylemesi:) benimle şarkı söylemeli, bana şarkılar armağan etmeli, az biraz deli olmalı, kaçık bi ruhu, serseri bi yanı olmalı.
kısacası yağmuru sevipte, yağmurda şemsiye açmamalı...
bunların hepsini bir arada yapabilen bir yiğido varsa hemen aşık olabilirim:P
ne kadar anlatabildim bilmiyorum, belki eksiktir ama fazlası yoktur, aynen olay budur:)
şimdi bu mimi başta aşk tanrıçası LollA'ma paslıyorum, döksün eteklerindeki taşları pardon incileri:)
sonra tuana, allegra, st. ziza, kelebenk,cherry mei chan, cimbabuka ve mor kedi. hadi bakalım, yazın eylemsel hareketlerinizi :)
26 Mart 2009 Perşembe
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki partilileri, muhabir İsmail Güneş ve pilot Kaya İstektepe...
dün öğle saatlerinde helikopterlerinin düşmesiyle hala kendilerinden bir haber alınamadı. hepimiz ayrıntıları biliyoruz, yazarken bile içim sızlıyor resmen.
6 tane can, bir dağın yamacında asılı kalmış kurtarılmayı bekliyorlar-dı belkide. kanımca çoktan vefat ettiler, burunları bile kanamamış olsa, ya soğuktan donarak, yada o sarp dağlarda kurda kuşa yem olarak hayatlarını kaybettilerini tahmin edebiliyorum üzülerek...
kader mi ihmal mi bilmiyorum. Allah yakınlarına sabır versin, umarım hala hayattadırlar ve bir an önce bulunurlar.
.
yok başlık (hgvgkjggtuyfdskjglh)
uykum var ve hala ısınamadım.
eve gitmek istiyorum
iğrenç bir gün beni bekliyor.
offff yaaaa offff
alllaam bi mucize ver bana ve bu günü mutlu bitireyim... lüffeen :(
24 Mart 2009 Salı
felekten bir gece, ödünç değil gasp!

bu gün çok güzelim ben biliyomusunuz,
nedendir bilmiyorum her zaman olmaz bu duygu, bu gün kendimi çok beğendim. kıyafetim makyajım saçım falan pek bi hoş olmuşum (muşum-sonradan farketme durumları)
ve içimde koskocaman bir hiçlik duygusu. günlerce uyumak isteyen bir bünye.
dün gece çocukluk arkadaşım papatyamda kaldım. artık aynı mahllede aynı semtte oturmuyoruz, yaklaşık yirmi yılı bir fiil birlikte geçirmenin ardından henüz alışamadık bu ayrı mahallelere.. o da sevgilisinden ayrıldı, içim el vermedi ayrılığın ertesi günü yalnız kalmasına, iş çıkışı soluğu yanında aldım. yemek yedik sonra bi güzel içtik, hafif demlendikten sonrada parka gidip salıncaklarda sallandık gecenin bir yarısı, kaydıraklardan kaydık, en çokta tahtravallide eğlendik, ama çok eğlendik. ikimizde de aşırı derecede hırpalanmış yorgun ve kırgındık. yine geçmişten bahsettik, oyuncaklarımızdan, kendi uydurduğumuz oyunlarımızdan, okul yıllarımızdan, aşklarımızdan, anılarımızdan geçip giden gençliğimizden konuştuk. vakit epey geç olduğunda, yataklarımızdan birbirimize aduuuket çekip iyigeceler dileyip uyuduk.
ama en çok tahtravallide eğlendik....
21 Mart 2009 Cumartesi
Git gidebilirsen...

Kadın sevdiği adama sorar, "Neden ağlıyorsun?" Adam cevap verir, "Seni sevemediğim için"
Hadi şimdi git gidebilirsen...
(alıntı)
20 Mart 2009 Cuma
lanet olası mutlu inekler!!!!

harun: inekler bile mutlu
14 Mart 2009 Cumartesi
Sarhoşsam; varlığın şımarmasın!

Bir mevsim gibiydim bakışlarında...
Senin için yeşermiştim ben.
Aldırma,
Caddelere düşüyorsam saat onikiyi vurduğunda!
Aslında aradığım sen değilsin,
Ben kendi izimi sürüyorum yollarında? !
Beni çaldın,
Başka bir ben verdin akşamlarıma...
Sana düşkünlüğüm kendime uzaklığımdan?
Sarhoşsam; varlığın şımarmasın!
Benden sana türeyen ne varsa
Bil ki yokluğundan....
13 Mart 2009 Cuma
(Günün Blog'u seçilmişim ) Teşekkür... ;)
blog alemine girdiğimden beri hayatımın bir parçası oldu resmen. hayatımda olup biten herşeyi, yada olup bitemeyen hiç birşey-leri yazmak, üzüntümü, sevincimi, heycanlarımı, anılarımı, kızgınlıklarımı, bazende karalamalarımı içimden geçenleri buradan tanımadığım ama varlığını tanıdığım insanlardan daha çok hissettiğim insanlarla paylaşmak, onların da yaşadıklarım hakkında fikirlerine ulaşmak beni hayatın reel yorgunluğundan alıp uçsuz bucaksız yerlere savuruyor. kendimi buluyorum, çevirip çevirip tekrar okuyorum. kısacası blogum bana iyi geliyor...
tekrardan beni günün blogu seçen herkese ve destekleyen sevgili blogger'lara teşekkür ederim... kucak dolusu sevgilerle;)
öpito, delü;)
9 Mart 2009 Pazartesi
mutlu pazartesiler....
Hafta sonunun yorgunluğu hala üstümde, vücudumun çeşitli yerleri sanki sopayla eşşek sudan gelene kadar dayak yemişcesine ağrıyor. Masamın başından fazla kıpraşmamaya çalışıyorum bu yüzden.
Bu gün çağrı birincisi yine ben olucam sanırım, diğer arkadaşlarla aramızda açık ara fark var, bu farka güvenerek ara ara saçmalayabilirim buralarda;) allah kahretsin yaa, mükemmelim yine ne kadar uğraşsalarda ben izin vermediğim sürece beni geçemiyorlar:) neyse, kimse bu yazdıklarımı görmeden bi an önce uçurayım )
Öpito, delü;)
7 Mart 2009 Cumartesi
ben deliyim...

Ben deliyim!
Gözlerimin yaşı kadar,öfkeli ve telaşlıyım.
Saçımın dalgası kadar,iniş - çıkışlı..
Sevgimin nefreti kadar karmaşığım..
Hayatı adımlarım kadar yaşarım; Kısa ve hızlı..
Gülerken ağlarım, Gözyaşlarımı avucuma saklarım..
Hayatın oyuncağıyım,sabırlı ve isyancı..
Her yere,her ana bir maske ayarlarım..
Ağlayan palyaçoyu iyi anlarım..
Kaygılıyım,sabırlıyım ve kararlıyım.. Kalp atışlarımı sayarım..
Sonra yaralarımı kanatırım.. Gözyaşlarımı yaralarıma satarım..
Daha çok acısın diye; Biraz daha kanasın,hiç durmasın.. Sonra kurusun,bana
beni hatırlatmasın!!
Başka kimse de kanatmasın..
Tehlikeli bir cesaretim vardır benim; Bakınca görülebilir..
Ağrılarım vardır benim;
Simsiyah.. Her an başlayabilir.. Hüzünlü bir öfkem vardır benim; Gözlerimden sızabilir!..
Hasta bir ruhum vardır benim; Her an ölebilir!..
Söyleyemediklerim.. Dişlerimi kırabilir…
Saçlarım uzamaktan, Gözlerim ıslanmaktan usanabilir..
Hayallerim,kör kuyularda unutulabilir..
Beklentilerim,beni hep bekletebilir.. Hayat hep aynı durakta durmayabilir..
Ama hava;hayatı her an felç edebilir!..
Balıkçılar;bir gün olsun.. Çırpınan balıklara acıyabilir..
Yaşamaktan sıkılırım sonra.. Saçlarım beyazlayabilir..
Kalbim ritim tutmaktan sıkılabilir… Ve o gün.. Yaşam rayından çıkabilir!..
6 Mart 2009 Cuma
adı aşk..
Başkalarının acıları teselli ediyordu bizi ne garip, acıyı acıyla dindirmek. Şükrettik, ucuz atlattık, beteri de varmış dedik, yada “o da benim gibi” diyerek rahatladık, yalnız değiliz sandık. Oysa hiçbir yara bir başkasının canını yakamazdı. Biz yinede acılarımızı harmanlayıp yakarak yaşadık. Ben ağladığımda mesela göz yaşlarım bir başkasının gözünden akmıyor, yani ıslanan benim yanağım oluyordu, hayatın hangi penceresinden bakarsan bak değişmeyen sadece bu duygu yeryüzünde.. aşk.. Sadece bu duygu bütün dillerde aynı, bütün ırklarda ve bütün coğrafyalarda aynı... bütün evrene parçalanmış, milyonlarca şekle girmiş bu duyguyu acısız ve yarasız yaşamak bu yüzden bu kadar zor olsa gerek... aşk bu dünyadan kaçmaya çalışıyor anlamıyor musunuz? Boşuna koşuyoruz aşkın kılığına girmiş o acımasız sevgilinin peşinden, hani adını aşk koymuştuk ya işte o ta kendisi! yorgun bitkin ve oldukça hırpalanmış bin yıllardır. Ben bıraktım.. adını aşk koymuştum bir zamanlar, canımı acıttı ve gitti!
4 Mart 2009 Çarşamba
aptal palyaço
günlük işlerin telaşına vurup kendimi, kalabalıklarda kahkalara karıştıyorum sesimi. en çok gülen, en çok konuşan, en çok çalışan, en çok eğlenen ben olduğumu düşünürler bu yüzden. akşam olupta iş bittiğinde, masamı toplarken, öyle bi an geliyor, ve ben aslında sabah dağıttığım hüzünlerimi ve sıkıntılarımı topluyorum masamdan.
öyle işte yine ağladım biraz. eve geldim, akşam biraz içerim diye düşündüm ama üşendim. alkolden kendimi epeydir uzak tutma çabalarım sonunda işe yaradı. her seferinde kendimi ertelemeyi, dolayısıyla daha az içmeyi başarabiliyorum artık.
haftasonu için henüz bi planım yok. ama çok eğlenmeyi, eğlenebileceğim bi yerde olmak istiyorum, dans edip şarkı söylemek istiyorum, bakalım hafta sonuna kadar beni neler bekliyor olacak, kimbilir?
